Tarih: 20 Temmuz 2010, Salı 10:15:58 Mesaj Konusu: Trabzonlu Kamyoncu...
Hepimiz Trabzonlu kamyoncularız inşallah!
"Ben Ardahan'ın bir dağ köyünde doğdum, çocukluğum orada geçti." diye başlıyor Nevin öğretmen, fukaralık yüzünden ailelerin, kızlarını ortaokul veya lisede okutamadığını anlatıyor.
"Fakir olmamıza rağmen babam okumamı çok istedi; diğer şehirlerdeki akrabalarımı yokladıysa da kimse yanaşmadı beni yanlarına alıp okutmaya. Yakın bir ildeki parasız yatılı imtihanlarını kazanmama o yüzden benden çok sevindi babam. İzinlerde geldiğim köyümüzden okullar açılırken ayrılırdım. Böylece 6 sene her tatilde Ardahan'a gelir, köyde anneme yardım ederdim. Okullar açıldığında ise babamla birlikte sabaha karşı 3'te kalkıp yürüyerek köyden 1,5 km uzaktaki ana yola inerdik. Hele yarıyıl dönüşlerinde kar o kadar çok yağmış olurdu ki, babam beni sırtına almak zorunda kalırdı. O yıllarda babamın bineceğim arabayı seçmek için bazen saatler harcaması bana o günlerde çok anlamsız geliyordu, ta ki gerçeği öğrenene kadar...
Bizim oralarda komşu ile dolmuş olmadığı için babam beni genellikle yük kamyonlarına bindirirdi ama ben köydeki insanların benimle ilgili dedikodularını duyar, geceleri gizli gizli ağlardım. Babam beni, yani öz kızını satıyormuş! Köylüler öyle diyordu. Çocuk aklımla babamın beni, hikâyelerde okuduğu köleler gibi satacağını düşünürdüm. Babam yoldan geçen her kamyonu durdurur, şöförleriyle kısa bir konuşma yaptıktan sonra bineceğim kamyonla ilgili bir karar verirdi. Uzaktan bunu görenler, demek ki babamın şöförlerle pazarlık yaptığını düşünüyordu.
Bindiğim kamyonların şoförleri -babamın kimbilir ne zahmetle kazanıp bir kısmını avcuma sıkıştırdığı- paramı harcatmazlar, yedikleri lokantada kendi yediklerinden fazlasını ısmarlar, yan koltukta uyuduğumda paltolarını üstüme örter, bazen de çaktırmadan cebime harçlık koyarlardı.
Ben babamın ne yaptığını, neden o şehre giden her arabaya beni bindirmediğini çok sonradan öğrendim; öğrendikten sonra da köylülerin bizi suçladığı şeyle ilgili üzüntüm daha da arttı. Yıllar böyle geçti. Okudum, öğretmen oldum. Evlendim, üç çocuk yetiştirdim. Beni yoksulluğa ve iftiraya rağmen okutan babam artık yaşamıyor, Allah mekânını cennet etsin sevgili babamın...
O kadar erkenden kalkıp saatlerce kış kıyamette araba beklerken babam şoförlere nereli olduklarını soruyordu; 'Trabzonluyum' cevabını alana kadar beni hiçbir kamyoncuya teslim etmiyordu. 'Niçin?' diye sordum, 'Kızım' dedi, 'Trabzonlular güvenilir ve ahlâklı insanlardır. Seni onlara teslim ettiğimde gözüm arkada kalmıyor!'
Şimdi oğlum yurtdışında yaşıyor. Oğlumu yolcu ederken pistin ufkuna uzun uzun bakıyor ve onu teslim edebileceğim bir Trabzonlu kamyoncuyu boş yere arıyor gözlerim..."
Anlatılan hikâye değil hakikat. Aziz dostum ve kardeşim Harun Çelik'in hazırladığı "Kuzeyli Yazılar" adlı derleme kitabının ilk yazısı, "Trabzonlu kamyoncular nerdesiniz?"
Kuzeyli Yazılar, Trabzon'a ve Trabzonspor'a dair bir derleme çalışması. Anekdot yayınları arasında çıktı. İçinde, bir kısmı Trabzonlu olmayan 200'e yakın isimden benzer anekdot ve hatıralar yer alıyor. Sevimli, bir hamlede okunuveren ve insanın zihninde, dimağında güzel tatlar bırakan bir kitap. Emeği geçen herkesin eline sağlık.
Gelelim işin "kıssa" faslına; benim bu yaşanmış hikâyeden anladığım şudur: Hayat, istisnasız herkese bir "Trabzonlu kamyoncu" olmak vazifesi yükler ve başarılı olmak için ise Trabzonlu olmak şart değildir, insan olmak kâfidir.
Ey emânete hıyânet etmeyen, helâl süt emmiş, insan evlâdı o kamyoncu, şoför abilerim, ehl-i ırz büyüklerim; bu milletin mayasına duyduğum inancı tazelediğiniz için herbirinizin ellerinden hasretle öperim. Yaşıyorsanız Allah işinizi âsân kılsın; öldüyseniz âhirette Efendimiz Resûl-i Ekrem'e komşu olursunuz inşallah!
Ahmet Turan ALKAN (05 Haziran 2010 tarihli köşe yazısı...)
Yıllar önce bir kitap veya gazetede gururla okuduğum ve yine bugün de aynı gururla okuduğum ve hafızamda tazelediğim bu yazı için çok teşekkürler Sevgili FAYDIN...
Bir teşekkürde forumu böyle nadide eserlerle canlı tuttuğun için...
€Lden düşme sevdaLar değiL ßenim istediğim ya yüreğinin sahißi oLmaLıyım yada hiçßirşeyin
Tarih: 21 Temmuz 2010, Çarşamba 01:40:01 Mesaj Konusu:
Trabzonlu kamyoncu örneği ile insan olmanın gerektirdiği özellikleri taşımanın önemini ve yararını, köydeki insanların durumu yanlış değerlendirmesi ile de önyargının zararını gösteren güzel bir yazı.
Yazarın da dediği gibi işin "kıssa" faslına gelirsek, benim bu yaşanmış hikayeden anladığım şudur: "Yaşadıkları topluma güven veren insanlara her zaman ihtiyaç duyuyor, onların varlığı ile huzur buluyoruz."
İnsan olabilmeyi başarmış değerli kişilerin çoğalması dileğiyle...
Tarih: 07 Ağustos 2010, Cumartesi 23:58:21 Mesaj Konusu: Re:
insanı duygulandiran bir yazı,ayrica düşündüren,gururlandıran vede haksız iftiralar yüzünden utandıran bir yazı,bu olayı yaşamış ve bizlerle paylaşan,paylaşmasını kalema alarak ve buradan bize ulasmasını sağlayarak bizide bu anılara ortak eden herkese ayrı ayrı teşekkür ediyorum hepinizin emeğine yüreğine sağlik çok sağolasınız.......hepimiz o kamyoncular gibi güvenilir oluruz inşallah.
Kayıt: Feb 15, 2008
Mesajlar: 1527
Nereden: Trabzon
Tarih: 11 Şubat 2012, Cumartesi 09:55:13 Mesaj Konusu:
Bu yazı nın asıl yazarı olan arkadaş sitemizden bize bir mail atarak Yazı kendisine ait olduğunu belirtmiş ve bizden düzeltmemizi istemiş. Degerli FAYDIN yazıyı gazeteden aldığı için o lınkı ve alıntıyı belirtmiş. Hassasiyetinden dolayı önce ona teşekkürler. Gazete yazıyı nerden almış bilemem ama biz şimdi yazının asıl sahibiyim diyen arkadaşımızın yazısını ve kaynağını buraya alıyoruz.
Trabzonun böyle şerefli kamyoncularınada bir kez daha teşekkür ediyoruz.
TRABZONLU KAMYONCULAR! NERDESİNİZ?
Yağmur o kadar şiddetli yağıyordu ki kapının önünde indiğim taksiden binaya girene kadar sırılsıklam olmuştum bile. ‘Geç kalmak ve yağmurda ıslanmak.’ Bu ikiliden gerçekten nefret ederdim. Randevuya geç kalmış olmak ve ıslandığımdan kendimi pis hissetme duygusu beni rahatsız ederdi. Bunları düşünürken öylece İzmir Buca Halk Eğitim Merkezi’ne girdim. Öğretmen Nevin Hanım’ı sordum koridorda beni karşılayan kişinin Halk Eğitim Merkezi müdürü olacağını hiç düşünmeden.
‘Bir saniye beyefendi hele bir soluklanın.’ diyen müdür beyin peşinden onun odasına geçtik ve müsait gördüğüm bir yere iliştim hemen. Müdürden çaycıya hepsi geleceğimden haberdarmış meğer, beni bekliyorlarmış. Karşılanma biçimi o kadar içten o kadar gerçek. Müdür beyin odasında kaç çay içtiğimi hatırlamıyorum. AÇEV*’in bir araştırma projesi için ‘Derinlemesine Görüşmeler’ yapıyordum AÇEV Eğitmenleri ile. Gaziantep, Ankara, Samsun’dan sonra sıra İzmir’de idi. Bir haftadır geziyordum ve bu görüşmenin ardından eve dönecektim.
Müdür Bey son çayımın ardından görüşeceğim öğretmen Nevin Hanım’ı çağırdı. İçindeki mutluluk, hareketlerindeki heyecan ve yüzünde yılların verdiği yorgunluk ifadesi ile karşımda Nevin Hanım vardı. Özür diledim önce geç kaldığım için. Nevin Hanım orta boylu simsiyah saçlarına hafif hafif aklar düşmüş bir hanımefendi. Tanıştık. Ben ses kaydı da alacağımdan sakin bir yerde görüşmek istediğimi söyledim ve böylece müdür beyden izin isteyip sınıflardan birine girdik. Masada lacivert ekoseli bir örtü, yerde bir elektrik sobası ve önünde çaydanlık.
Değil ücra bir Anadolu kasabası İzmir olsa ne fark eder. Anadolu insanı bir başka oluyor işte. Para aldığım bir iş için uçakla İzmir’e gelip kendisi ile görüşeceğimi söylediğim günden beridir öğretmen hanım misafir karşılama telaşında idi. İstanbul’dan uçakla misafiri geldiğini mahallede anlatmadığı kimsenin kalmadığını öğrendim sohbet esnasında. Çay, poğaça her şey hazır okul masasından bozma sıranın üzerinde.
AÇEV ile ilgili soruları bitirdiğimde yaptığı işten ne kadar keyif aldığını gördüm. Konuşmamız esnasında Ardahanlı olduğunu öğrendim Nevin Hanım’ın. Benim nereli olduğumu sorduğunda ‘Trabzonluyum’ dediğimde ise birden bire yüzünün şekli değişti ağlamaklı oldu. Büyük bir hata yaptığım hissine kapıldım birden. Ne oldu acaba babasına, kocasına ya da çok sevdiği birine Trabzonlular bir şey mi yapmıştı Nevin öğretmenin? Nasıl telafi edilirdi böyle bir şey? Ne yapmalıyım, hangi soruyu sormalıyım? Saniyeler içinde aklımdan bütün bunlar geçtikten sonra ağlayarak konuşmaya başladı Nevin öğretmen.
Gerisini onun ağzından size aktarayım:
Yavuz Bey, Ben Ardahan’ın bir dağ köyünde doğdum çocukluğum da orada geçti. Biz Ardahan’da yaşayan fakir bir aile idik. Bizim oralarda aileler kızlarını ilkokuldan sonra ortaokul veya lisede okutamazdı. Neden hem tutuculuk hem de maddiyat olurdu genelde Buna rağmen kızlarını ilkokuldan sonda okutan az da olsa birkaç aile vardı. Bu ailelerin hepsi varlıklı ailelerin çocukları idi. Ardahan’ın bir dağ köyünde yaşıyorduk ve yakınımızda okul olmadığından ilkokuldan sonra okumak isteyenler şehir dışına veya ilçe merkezsine gitmek zorunda kalıyordu. Her iki seçenekte bize uzaktı. Hele ilçe merkezine ulaşım çok zordu. Okumak için en fazla tercih edilen yerler hep komşumuz sayılan büyük bir il oluyordu.
Fakir bir aile olmamıza rağmen babam benim okumamı çok istiyordu. Diğer şehirlerdeki akrabalarımızı yokladı. Kimse yanaşmadı beni yanlarına alıp okutmaya. Ama babam kararlı idi beni okutmaya. Yakın bir ildeki parasız yatılı okul sınavını kazandığımda babam benden çok sevinmişti buna. İzinlerde geldiğim köyümüzden okullar başlarken ayrılırdım. Ortaokuldan liseye kadar 6 yıl her tatilde Ardahan’a gelir köyümüzde anneme yardım ederdim.
Okullar başlarken veya sömestr tatil dönüşlerinde babamla birlikte sabaha karşı 3 te kalkıp yürüyerek köyden 1,5 kilometre uzaklıktaki ana yola iniyorduk. Babamın bineceğim arabayı seçmesi saatlerimizi aldığından çok erken kalkıyorduk. İlk başta bu beklemeler bana çok anlamsız geliyordu. Ta ki gerçek nedenini öğrenene kadar.
Özellikle de şubat tatillerinde kar o kadar fazla oluyordu ki babam beni sırtına alarak yola indiriyor ve yoldan geçen kamyonlardan birine bindirerek başka bir şehirdeki okuluma gönderiyordu. Tatillere gelirken ise babamın rica ettiği öğretmenlerimden biri beni bizim o tarafa giden bir arabaya bindiriyordu. Dedim ya bizim oradan komşu ilimize dolmuş olmadığından babam beni genelde yük kamyonlarına bindirirdi. Bindirirdi bindirmesine ama ben köydeki insanların benim ile ilgili yaptığı dedikoduları duyar geceleri gizli gizli ağlardım.
‘Babam beni yani öz kızını satıyor muş’. Köylüler öyle diyordu. Çocuk aklımla babamın beni okuduğum masallardaki köleler gibi satacağını düşünürdüm. Bunun nedeni ise babamın yol üzerinde beni bindireceği kamyonu beklerken geçen her kamyonu durdurup onlarla kısa bir konuşma yaptıktan sonra bineceğim kamyonla ilgili kararını veriyor olması idi. Uzaktan bunu görenler ise sanırım babamın şoförler ile pazarlık yaptığını düşünüyordu.
Bindiğim kamyonların şoförleri babamın kimbilir hangi zahmetle kazanıp bir kısmını bana verdiği ve avucumda sıkıştırdığım paramı harcatmaz. Yedikleri lokantada kendi yediklerinden daha fazlasını ısmarlar, uyurken yan koltukta paltolarını çıkarıp üzerime örter bazen da çaktırmadan cebime harçlık koyarlardı.
Ben ise babamın ne yaptığını, neden o şehre giden her arabaya beni bindirmediğini çok sonradan öğrendim. Öğrendikten sonra köylülerin bizi suçladığı konu ile ilgili üzüntülerim her geçen gün daha da arttı. Yıllar böyle geçti. Ben okudum ve öğretmen oldum. Evlendim, üç çocuk yetiştirdim. Biri şu anda bursla ABD’de okuyor. Beni her türlü yokluğa ve iftiraya karşı okutan babam ise şu anda yaşamıyor. Allah mekanını cennet etsin sevgili babamın.
Yıllarca babamın beni neden o yoldan geçen kamyonlardan herhangi birinde değil de seçtiği bir şoföre teslim ettiğini ise evlendiğimde bir kez daha anladım.
O kadar erkenden kalkıp saatlerce kış kıyamette araba beklerken babam soförlere nereli olduklarını soruyordu. ‘Trabzonluyum’ cevabını alana kadar beni hiçbir kamyoncuya teslim etmiyordu. Neden diye sorduğumda ise ‘kızım Trabzonlular güvenilir ve ahlaklı insanlardır’ seni onlara teslim ettiğimde gözüm arkada kalmıyor’ demişti. Şimdi oğlum ABD’de yaşıyor. Oğlumu ABD’ye yolcu ederken pistin ufkuna boş boş uzunca baktım ama oğlumu teslim edebileceğim bir Trabzonlu kamyoncuyu boşa aradı gözlerim.
Yavuz Bey! Ben o nedenle nerde bir Trabzonlu görsem aklıma babam, benim için yaptığı yaptığı özveriler ve uğradığı iftiralar gelir ve ağlarım. Bu sözleri bitirdiğinde dakikalarca o ağladı ben ağladım ağladım ağladım….
Bu ülkenin sokaklarında, yollarında nefes alan tüm Trabzonlular size seslenmek istiyorum: Ardahanlı bir babanın bozkırın veya dağların ortasında sabah erkenden yolunuzu çevirip kızını size teslim edebileceğini unutmadan yaşayın emi..
Ben ise kamyoncu babasını yıllar önce kaybetmiş bir oğul olarak yaşarken babama hiç ‘Ardahan yolunda bir küçük kız çocuğunu arabaya alıp Trabzon’a getirdin mi?’ diye soramadım. Ben ise esas buna ağladım.
Nevin öğretmen! Ağlatmasaydın beni bu kadar keşke. Ben şimdi bu odadan bu gözlerle nasıl çıkacağım. Ne derler arkamdan müdür bey ve okuldaki diğer arkadaşlarınız. Bir iftira da bana ve sana atmazlar mı? Ağlama ve beni de ağlatma. Lürfen! Lütfen!
Kimselere selam vermeden Buca Halk Eğitim Merkezinden kaçarcasına çıktım. Yağmur birazcık dinmişti ama yağmur damlalarından kaçmıyordum artık. Gözyaşlarımı saklıyordu onlar. Kızını Trabzonlu şoförlerden başkasına teslim etmeyen babayı düşündüm. Kızı teslim alıp onu sağ salim yerine teslim eden şoförleri düşündüm.
Trabzonum! Güzel insanlarımın şehri! Delikanlıların, aydınların, erdemlilerin şehri! Kaldı mı o şoförlerden koynunda? Nerde saklıyorsun onları? Söyle nerdeler? Dipsiz koyu mavi karanlık sularına mı gömdün? Başı dumanlı yeşil dağlarının ıssız kuytu köşelerinde mi sakladın yoksa? Söyle neden saklıyorsun onları? Çıkar sal sokaklara da sokaklar insan görsün. İnsan!
Bu yazı Trabzonun şerefli kamyoncuları ile değil de kiralık katilleri ile övünenlere ithaf olunur…
AÇEV*: Merkezi İstanbul’da bulunan Anne Çocuk Eğitim Vakfı
Bu forumda yeni konular açamazsınız Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız