Anasayfa | Fotograf Albümü |Forumumuz |Downloads | Hesabınız | Ziyaretçi Defteri|İletişim| Radyo

Oymalitepe.Net :: Başlığı Görüntüle - GöZ HaSTaLıKLaRı
 SSSSSS   AramaArama   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için login olunÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için login olun   GirişGiriş 

GöZ HaSTaLıKLaRı
Sayfa 1, 2, 3  Sonraki
 
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder    Oymalitepe.Net Forum Ana Sayfası -> Sağlık ve Tıp Sağlık ve Tıp
Önceki Başlık :: Sonraki Başlık  
Yazar Mesaj

YorgunMelek

Bağımlı Üye
Bağımlı Üye



Kayıt: Jun 05, 2009
Mesajlar: 50
Nereden: kocaeli



MesajTarih: 07 Haziran 2009, Pazar 09:08:51    Mesaj Konusu: GöZ HaSTaLıKLaRı Alıntıyla Cevap Ver

Göz Tansiyonu (Glokom) Hastalığı


Glokom Nedir?

Halk arasında "Göz Tansiyonu" adıyla da bilinen glokom, milyonlarca insanı etkileyen yaygın bir göz hastalığıdır. Tedavi edilmez ise görme kaybına neden olabilir. Glokomda, göz içindeki sıvı basıncı, görme yeteneği için gerekli olan göz sinirine zarar verecek düzeyde yüksektir.
Sıklıkla 40 yaşın üzerinde oluşan glokom genellikle yıllar içinde çok sinsi ilerler. Bu; en sık görülen glokom tipi olup "Primer Açık Açılı Glokom" olarak adlandırılır. Bu süre içinde glokomlu kişilerin bir bölümünde de hastalığa ait herhangi bir belirti görülmez. Glokom, birçok hasta tarafından ancak ileri dönemde ve belirgin görme kaybı ortaya çıktığında fark edilebilir. Glokomda görme kaybı oluştuktan sonra geri dönüş olmadığından erken tanı önemlidir. Normal göz muayenesi sırasında tespit edilen anormal göz içi basıncı artışı hastalığın ilk belirtisi olabilir. Göz doktorunca düzenli aralıklarla yapılan muayeneler glokomun erken tanı ve tedavisi için en iyi yoldur.

Diğer bir glokom türü ise yine ileri yaşlarda ani olarak krizle ortaya çıkan dar açılı glokomdur. Şiddetli göz ağrısı, görme azalması, gözde kızarıklık ve bulantı, kusma ile karakterize bir tablodur. Acil tedavi gerektirir. Bebeklikte ve çocukluk çağında izlenen türlerinde gözde sulanma, ışığa karşı hassasiyet ve gözde büyüme izlenir.

Glokoma ne sebep olur?

Normalde bazı göz dokularının beslenmesi için göz içerisinde sürekli olarak bir sıvı yapılır ve bu göz içi sıvısı aynı zamanda süreki olarak da bazı yollarla (trabeküler şebeke) gözü terk eder. Glokom, göz içi sıvısını dışarı boşaltan kanallarda yapısal olarak tıkanıklık oluşması nedeniyle sıvının yeterli boşalmaması ve buna bağlı olarak göz içi basıncının artması sonucu oluşur. Yükselen göz içi basıncı görme sinirine zarar vererek sinirin ölümüne neden olur. Bazı hastalarda ise göz içi basıncı normal olduğu halde görme sinirindeki kan akımının bozuk olması nedeniyle görme siniri aynı şekilde tahrip olur (Normal Basınçlı Glokom). Görme siniri hücreleri öldüğü zaman da kalıcı görme kaybı oluşur.

Glokom nasıl teşhis edilir?

Glokom dikkatli bir göz muayenesi ile teşhis edilir. Teşhise yönelik göz muayenesinde göz doktoru:
-Tonometre adı verilen bir aletle göz içi basıncınızı ölçer. Göz dibi muayenesi yaparak göz sinirlerini inceler.
-Gerekli görürse görme alanında kayıp olup olmadığını belirlemek için görme alanı testi yapar.
-Görme siniri ve sinir lifi tabakasını inceleyen ileri yöntemler de uygulanabilir.
Hatırlayın ki glokom herkeste olabilir. Glokoma bağlı görme kaybını engellemenin tek yolu erken tanıdır. Görme alanında glokoma bağlı belirgin hasar olmadıkça hasta bu kayıpların farkına varamaz. Bu nedenle düzenli aralıklarla göz muayenelerinin ve görme alanı gibi ileri tetkiklerin yapılması önemlidir.

Kimler glokoma eğimlidir?

Glokom dünyada milyonlarca kişide görülen ve her insanda ortaya çıkabilecek bir hastalıktır. Bununla birlikte bazı faktörler hastalığın ortaya çıkma riskini arttırabilir.

Glokom riskini arttıran faktörler şunlardır:

-İlerleyen yaş
-Ailede glokom öyküsü (Gnetik yatkınlık)
-Sigara
-Şeker hastalığı
-Yüksek-Düşük kan basıncı
-Miyopi
-Uzun süreli kortizon tedavisi
-Göz yaralanmaları
-Migren
Bu özelliklere sahip kişilerin glokom yönünden göz muayenelerini yaptırmaları uygun olur.


Glokom iyileşebilir mi?

Glokom tanı konulduktan sonra tamamen iyileştirilip ortadan kaldırılamaz; fakat birçok olguda uygun tedavi ile başarılı olarak kontrol altında tutulabilir, görme kaybının ilerlemesi engellenebilir.

Eğer glokomunuz varsa, hastalığın tedavisi ve izlenmesi hayatınızın geri kalan bölümünde sürekli olarak devam edecektir. Bu nedenle göz doktorunuzun izleme progr***** düzenli olarak uymanız ve önerien tedaviyi dikkatle uygulamanız çok önemlidir.

Glokom nasıl tedavi edilir?

Açık açılı glokom öncelikle göz içi basıncını düşüren çeşitli ilaçlarla tedavi edilir. Bu ilaçlar genellikle göz damlası şeklindedir. Gerekirse cerrahi ve laser girişimleri de uygulanabilir. Bu tedavilerin amacı hastanın kalan görmesinin korunması olup görmeyi arttırmazlar. Kriz ile ortaya çıkan dar açılı tipinde tedavi çok acildir. Doğuştan glokomda ise tedavi esas olarak cerrahidir. Bazı hastalarda birden fazla cerrahi girişim de gerekebilir.

Göz damlaları ne sıklıkla kullanılmalıdır?

Göz damlalarının her gün kullanılması zorunludur. Önerilen ilaç tedavisine bağlı olarak göz damlasını ya da damlalarını günde bir veya birkaç kez düzenli aralıklarla damlatabilirsiniz. Önemli olan her zaman doktorunuzun önerilerini izlemenizdir.

Her zaman aynı damlaları mı kullanacağım?

Glokomun ilerleyici bir hastalık olması sebebiyle göz doktorunuzun göz damlalarınızı değiştirmek veya tedavinize başka göz damlalarını eklemek zorunda kalabilir. Bu değişikliklerin yapılmasındaki ilk neden göz içi basıncını kontrol altında tutabilmek ve görme alanınızı korumaktır. Ayrıca kullandığınız damlaların ortaya çıkabilecek yan etkileri de bu değişikliklerin yapılmasını gerektirebilir.

Glokom tedavisi sırasında göz damlalarının değiştirilmesine neden olabilecek bazı faktörler şunlardır:
- Etkinlik-Göz damlaları göz içi basıncını yeterli derecede kontrol ediyor mu?
- Medikal yan etkiler-Göz damlalarının kötü yönde etkileyebileceği başka bir hastalığınız var mı?
- Gözde allerjik veya başka reaksiyonlara yol açıyor mu?
- Yaşam tarzını etkileyen yan etkiler-Göz damlaları günlük yaşamınızı etkiliyor mu?

Eğer günlük yaşamınızı sınırlayan yan etkilerle karşılaşırsanız onları doktorunuza bildiriniz.

İzlemem gereken basit kurallar var mı?

Evet
İlacınızı doktoruuzun önerdiği şekilde kullanın! İlacınızı hergün aynı saatte alın! Bu şekilde göz damlanızı hem daha kolay hatırlayabilirsiniz hem de daha etkili olmasını sağlarsınız.

Günlük normal yaşamınızı etkileyen herhangi bir yan etkiyi doktorunuz ile görüşün.
Doktorunuzun programladığı kontrol randevularınıza uyun! Hastalığınız ancak doktorunuzun düzenli kontrolü altında olduğunuz zaman başarılı olarak tedavi edilebilir.

Göz doktorunuzu diğer hastalıklarınız için aldığınız ilaçlar hakkında uyarın! Göz doktorunuzun dışında başka bir doktora muayene olduğunuzda ona sizin glokomunuz olduğunu da bildirin.

Glokom kalıtsal olabileceği için ailenizdeki bütün bireyleri düzenli olarak göz muayenesi olmaları için uyarın!
Periyodik görme alanı muayenelerinizi doktorunuzun önerisiyle yaptırın.

HATIRLAYIN:

Glokom tedavisinde sizin rolünüz çok önemlidir. Glokom kronik bir hastalık olduğundan tedavi ömür boyu sürer ve kararlılık ister. Fakat unutmayın, sizin için çok değerli olan görme yeteneğinizi koruyacak olan bu kararlılıktır.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder

YorgunMelek

Bağımlı Üye
Bağımlı Üye



Kayıt: Jun 05, 2009
Mesajlar: 50
Nereden: kocaeli



MesajTarih: 07 Haziran 2009, Pazar 09:10:06    Mesaj Konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Göz Tembelliği


Göz tembelliği erken çocukluk çağında ortaya çıkan ve bir gözün yeterince görememesi şeklinde tanımlanabilecek bir durumdur. Göz tembelliğine her 100 kişiden 3'ünde rastlanmaktadır. Göz tembelliği ancak küçük yaşlarda tespit edilebilirse tedavi edilebileceğinden ebeveynlerin bu konuda son derece hassasiyet göstererek erken yaşlarda çocuklarının göz muayenesi olmalarını sağlamaları gerekmektedir.

Normal Görme Nasıl Gelişir?

Bebekler doğduklarında ancak belirli oranlarda görebilmektedirler. Gözlerini kullandıkça görme potansiyelleri artmaktadır. İlk 9 yaş içinde görme sistemi tam olarak gelişmekte ve daha sonra belirgin bir değişiklik olmamaktadır. Eğer bir göz tüm düzeltmelere rağmen tam kapasiteli göremiyorsa bu durum kişinin hayatında olumsuz bazı etkilere yol açar. Mesela bazı mesleklerde (askerlik, pilotluk gibi) göz tembelliği olanlar yer alamazlar.

Göz Muayenesi Ne Zaman Yapılmalıdır?

Tüm çocukların 4 yaşına gelmeden önce herhangi bir sorun olmasa da mutlaka bir göz doktoru tarafından muayene edilmiş olması gerekmektedir. Bu arada doğumdan itibaren hem ailenin gözlemleri hem de çocuk doktorlarının bazı tespitleri ile gerekli hallerde çok erken dönemlerde de göz muayenesi yapılabilir.

Neler Göz Tembelliğine Yol Açabilir?

Göz Tembelliği gözlerin normal olarak kullanılmasını engelleyen her türlü durumda ortaya çıkabilir. Çoğu vakada göz tembelliğine yol açan durumlar kalıtsal olabilir. Özellikle ailesinde göz tembelliği olan çocuklar göz doktoru tarafından mutlaka muayene edilmelidir.
Göz tembelliğinin 2 temel sebebi bulunmaktadır.
Şaşılık : Kayan gözde genellikle tembellik oluşmaktadır.
Kırma Kusurları : Mevcut olan yüksek kırma kusuru nedeni ile bir göz diğerinden çok bulanık görmekte ise bu göz görsel gelişimini tamamlayamayarak tembel hale gelmektedir. Görünüşte gözlerde herhangi bir problem olmadığı için tespit edilmesi en zor olan göz tembelliği tipi budur. Aileler çocuklarının gözünde bir kayma tespit ettiklerinde hemen muayenesini sağlamakta ancak diğer durumlarda genellikle göz muayenesi okul dönemine kadar gecikmekte ve bu durumda da çoğu kez geç kalınmış olmaktadır. Bu nedenle 4 yaş öncesinde tüm çocukların şikayet olsun olmasın, mutlak surette göz muayenesi olmaları gerekmektedir.
Saydam olması gerekli göz dokularında bulanıklık : Bu durumun başında katarakt gelmektedir. Bu tip göz tembelliği en erken gelişen göz tembelliğidir. Dolayısı ile her yeni doğanın mutlak bir çocuk doktoru tarafından son derece kolay bir test olan kırmızı yansıma testine tabi tutulması ve bir anormallik halinde acilen göz doktoruna muayenesi gereklidir. Çünkü bu tip göz tembelliği çok erken ve çok derin olarak gelişmektedir. Doğumsal katarakt mümkün olan en kısa zamanda cerrahi olarak tedavi edilmelidir.

Göz Tembelliği Nasıl Teşhis Edilir?

Bu çoğu kez oldukça zor bir durumdur. Çünkü çocukların görme muayeneleri 3.5-4 yaş öncesinde oldukça güçlük arzetmektedir. Daha küçük çocuklarda ve bebeklerde sağlam gözün doktor tarafından elle kapatılması haline tepkiyi değerlendirmek gibi bir takım yöntemlerle göz tembelliği olan göz tespit edilmeye çalışılır. 4 yaş öncesi muayenede göz doktoru temel olarak şunları yapar. Gözlerde herhangi bir kayma olup olmadığını muayene eder. Daha sonra saydam ortamlarda herhangi bir bulanıklık olup olmadığına bakar, göz bebeği bir damla ile genişletilerek, her iki gözün refraksiyon (kırma) değerleri ölçülür. Burada önemli olan nokta özellikle bir gözde, diğerinin çok üzerinde bir kırma kusuru olup olmadığıdır. Bunun dışında her iki gözdeki yüksek kırma kusurları da dikkate alınır. Kırma kusuru muayenesi dışında retina (görme zarı) ve optik sinir (görme siniri) muayenesi de yapılarak muayene tamamlanır.

Göz Tembelliği Nasıl Tedavi Edilir?

Göz tembelliğinde tedavinin esası zayıf gözün kullandırılmasına dayanır. Bu, sağlam gözün özel bir bandajla haftalar bazen aylar boyunca kapatılması ile yapılır. Önce gerekli olan reçete edilir. Çocuk bunu kullanmaya başlar ve kapama tedavisi yapılır. Şaşılıkta eğer bir cerrahi müdahale yapılacaksa genellikle önce göz tembelliği giderilmeye çalışılmaktadır. Ameliyat öncesi belli bir dönem kapama tedavisi yapılır, ameliyat uygulanır, daha sonra bir müddet daha kapama yapılmaya devam edilir. Aileler ne yazık ki kayma ameliyatından sonra herşeyin yoluna girdiği düşüncesiyle kapama yapmayı bırakabilmektedirler. Tek başına cerrahi müdahale, oluşmuş göz tembelliğini gideremez. Göz doktorunuz kapamanın nasıl yapılması gerektiği ve kapama sırasında ne gibi şeyler yapılması gerektiğini size açıklar. Bundan sonrası ise tamamen sizin sabrınıza kalmıştır. Çocuklar kapama yapılmasından hiç hoşlanmazlar. Ve bunu reddederler. Ancak ebeveyn olarak bu dönem, sizin ilgi ve sabrınızla, başarılı bir şekilde yaşanabilir. Yaşamları boyunca göz tembelliklerinin mevcudiyeti nedeniyle yaşayacakları sıkıntıları düşünerek bu günlere sabırla yaklaşmalısınız.

Az Görme Önlenebilir Bir Problemdir.

Başarıda en önemli nokta göz tembelliğinin teşhis zamanıdır. Eğer erken teşhis ve düzenli tedavi yapılırsa çoğu kez normal görmeye ulaşılabilmektedir. 9 yaş sonrasında yapılacak kapamanın herhangi bir faydası olmamaktadır. Katarakt gibi sebeplerle ortaya çıkan göz tembelliklerinde çok seri davranmak gereklidir. Erken bebeklik dönemlerinde cerrahi ve kapama tedavileri ile müdahale yapılmalıdır.
Tekrar hatırlatalım ki 4 yaş öncesinde tüm çocukların şikayet olsun olmasın, mutlak surette göz muayenesi olmaları gerekmektedir.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder

YorgunMelek

Bağımlı Üye
Bağımlı Üye



Kayıt: Jun 05, 2009
Mesajlar: 50
Nereden: kocaeli



MesajTarih: 07 Haziran 2009, Pazar 09:11:28    Mesaj Konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Gözlerde Uçuşma ve Işık Çakmaları


Uçuşmalar nelerdir?

Bazen baktığınız yerde küçük tanecikler veya bulutcuklar görürsünüz. Bunlara uçuşmalar denir. Uçuşmaları özellikle gökyüzüne baktığınızda veya düz bir zemine baktığınızda daha fazla farkedersiniz. Bu uçuşan noktalar genellikle, gözün içindeki jel kıvamındaki yapı olan vitreus'un içindeki küçük yumaklaşmalardan oluşmaktadırlar. Bu yumaklaşmaların görme zarı (retina) üzerinde oluşturduğu gölgeleri algılamaktasınız. Bunların küçük noktalar, halkalar, çizgiler veya bulutlar gibi şekilleri olabilmektedir.

Uçuşmalara neler neden olabilmektedir?

İnsanlar orta yaşlarına eriştiklerinde, gözün içindeki jel kıvamındaki yapıda bazı değişiklikler olmaktadır. Jelin, gözün arka duvarında görme zarında yapışık olduğu yerlerden ayrılması ile bu yapının küçülmesi söz konusu olur ve içinde yumaklaşmalar ortaya çıkar. Arka vitre ayrılması (dekolman) dediğimiz bu durum bazı kişilerde daha yüksek oranda görülmektedir:

1. Miyoplarda
2. Katarakt ameliyatı geçirmişlerde
3. Göz içi iltihabı geçirenlerde
4. YAG laser yapılanlarda
Eğer bu uçuşmalar çok ani oluşmuşsa ve kişi özellikle de 45 yaşın üzerindeyse acil olarak doktora başvurmaları gerekmektedir.

Uçuşmalar ciddi midir?

Vitreus jelinin gözün arka duvarından ayrılması esnasında retinada yırtıklar olabilmektedir. Bu yırtılmalar sırasında küçük miktarlarda da olsa kanamalar olabilmektedir. Bu kanamalar özellikle kurum yağması şeklinde yeni uçuşmalara sebep olabilmektedirler. Retinada yırtık olması çok ciddi bir göz problemi olan Retina Dekolmanına yol açabilmektedir.

Dolayısıyla:
*Eğer çok ani uçuşmalar ortaya çıkarsa
*Işık çakmaları hissederseniz
ve bunun yanında göze perde inmesi gibi bir şikayetiniz olursa, Göz Doktoruna başvurmalısınız.

Uçuşmalar konusunda neler yapılabilir?

Uçuşmalar zaman zaman can sıkıcı olur, özellikle okurken. Bu durumda gözlerinizi oynatarak, aşağı yada yukarı bakarak uçuşmaları gözünüzün önünden yoketmeye çalışabilirsiniz. Uçuşmaların pek çoğu zaman içinde tamamen kaybolurken bir kısmı da sebat eder ve uzun yıllar görme alanınızda kalır. Yıllar boyu bazı uçuşmalarınız olsa da eğer yeni uçuşmalar fark ettiyseniz mutlaka göz muayenesi olmalısınız.

Işık çakmalarının nedeni nedir?

Buna benzer bir durumu daha önce bir şekilde gözünüze bir cisim ile çarpıldığında hissetmişsinizdir. Sanki yüzlerce yıldız varmış gibi. Vitreus retina üzerinden ayrıldığında ışık çakması benzeri bir his yaratır. Bu ışık çakmaları günler bazen haftalar yada aylarca görülür. Yaşımız ilerledikçe bu tür ışık çakmalarıyla daha sık karşılaşırız. Eğer ani başlayan ışık çakmaları ile karşılaşırsanız, retinanızın yırtılıp yırtılmadığını öğrenmek için derhal göz doktorunuza başvurmalısınız.

Migren

Bazı kişiler her iki gözlerinde ateş çizgileri olarak tarif ettikleri, genellikle 10-20 dakika kadar süren ışık çakmalarından bahsederler. Bu türden çakmalar genellikle beyindeki kan damarlarının spazmına bağlı olarak ortaya çıkar ve Migren olarak isimlendirilen hastalığın bir belirtisidir. Genellikle buna başağrısı eşlik eder. Başağrısı olmaksızın ışık çakmalarıyla seyreden migrenler de görülebilir. Bu durumda ışık çakmalarına oftalmik migren veya başağrısı olmayan migren denir.

Gözleriniz nasıl muayene edilir?

Bir göz doktoru gözlerinizi muayene ederken, bazı göz damlalarını kullanarak göz bebeğinizi genişletir. Bu ağrısız muayene sırasında göz doktorunuz gözünüzün Görme zarı (retina) ve Vitreus kısımlarını dikkatlice ve etraflıca inceler. Göz bebekleriniz genişlediğinden görme uyumu probleminiz geçici bir süre devam edebilir bu yüzden bu muayeneden sonra araba kullanmanız sakıncalı olur. Uçuşmalar ve ışık çakmaları yaşımız ilerledikçe daha sık karşılaştığımız bir problem olacaktır. Her ne kadar her ışık çakması ve her uçuşma ciddi bir sorun anl***** gelmiyorsa da bu tür deneyimleri yaşayan kişilerin göz doktoruna gitmeyi ihmal etmemesi ileride gelişebilecek ciddi bir problemi oluşmadan önlemek anlamına gelmektedir
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder

YorgunMelek

Bağımlı Üye
Bağımlı Üye



Kayıt: Jun 05, 2009
Mesajlar: 50
Nereden: kocaeli



MesajTarih: 07 Haziran 2009, Pazar 09:12:03    Mesaj Konusu: Alıntıyla Cevap Ver

KONJENİTAL (DOĞUMSAL) ŞAŞILIKLAR


Hayatın ilk altı ayında ortaya çıkan şaşılıklara konjenital (doğumsal) şaşılık denir. Bebeklerde bu devrede kaymanın tesbit edilmesi zordur, çünkü gözlerin durumu ve pozisyonu henüz daha stabil değildir. Yeni doğanda hiçbir zaman gözler paralel değildir; gözlerde içe veya dışa çevrilmeler olabilir. Genellikle gözlerin pozisyonu ilk 3 ila 6 ay arasında stabilleşmeye başlar. İşte bu dönemde anne, çocuğun gözünün kaydığını ifade ediyorsa, bu durum mutlaka değerlendirilmelidir.

Kaymanın başlangıç yaşı annenin veya ailenin vereceği ifadeye bağlıdır. Bazan aile kaymayı görmezlikten gelmek ister. Bu zaman akrabalar, yakın arkadaşlar ilk defa kaymayı fark eder. Bazı hastalara da hekim tarafından yalancı şaşılık tanısı konulur. Buna neden o gün için hastanın kooperasyonunun iyi olmaması veya hekimin çok meşgul olmasıdır.

Gözü içe kayan bebeklerde görme tembelliği sıktır, nerdeyse %50’sinde erken tedavi edilmezse görme tembelliği gelişir. Yapılan bir çalışmada kayma tesbit edilen bebeklerin %5-6’sında miyop %94-95’inde hipermetrop saptanmıştır.

Tedavide erken devrede ortaya çıkan kaymaların tedavisi cerrahidir, ancak daha önce yapılması gereken işlemler vardır. Bunlar öncelikle bir görme kusuru varsa gözlükle en erken dönemde düzeltilmelidir. Ayrıca gözlerde görme tembelliği gelişmişse kapama tedavisi yapılmalıdır. Kapamanın süresi bu yaş grubunda hiçbir zaman 30 dakikadan fazla olmamalıdır. Aksi takdirde kapatılan gözde görme tembelliği kolaylıkla gelişir.

Ameliyat için genel düşünce ilk 12 ay içinde ameliyatın yapılmasıdır. Bazan belki bir altı ay daha beklenebilir. Erken ameliyat ile iki gözünde birlikte görme fonksiyonu sağlanmış olur.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder

YorgunMelek

Bağımlı Üye
Bağımlı Üye



Kayıt: Jun 05, 2009
Mesajlar: 50
Nereden: kocaeli



MesajTarih: 07 Haziran 2009, Pazar 09:13:12    Mesaj Konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Kornea Nakli


Kornea nedir?

Kornea gözün dış tabakasının en önünde yer alan, şeffaf yapıda ve kubbe şeklinde bir dokudur. Bu şeffaf yapının hemen arkasında gözün rengini veren iris yer alır. Korneanın başlıca iki görevi vardır. Birincisi, gözün içindeki yapıları korumak, ikincisi ise dışarıdan gelen ışığı kırarak retina adı verilen ve görmeyi sağlayan sinir tabasına net bir şekilde odaklamaktır. Gözün en yüksek kırıcılığı kornea tabakasındadır, bu yüzden korneadaki bir bulanıklık veya şekil bozukluğu görmeyi ileri derecede bozar.

Kornea nakli ne demektir?

Kornea nakli, şeffaflığını yitirmiş ya da şekli bozulmuş kornea dokusunun çıkarılarak yerine ölüden alınan sağlıklı kornea dokusunun yerleştirilmesi ameliyatıdır. Göz nakli halk arasında yerleşmiş yanlış bir ifade olarak kornea nakli yerine kullanılmaktadır. Bugünkü tıbbın imkanları içinde gözde nakli yapılan kornea tabakasıdır. Göz küresinin nakli söz konusu değildir.

Kornea nakli neden yapılır?

Normalde şeffaf ve damarsız olan kornea dokusu, değişik sebeplerle, yara dokusunun oluşmasıyla ya da ödem (şişme) nedeniyle bulanıklaşabilir. Korneanın bulanıklaşması, gelen ışığın düzgün kırılamamasına ve görmenin azalmasına neden olur. Bazı durumlarda bulanık kornea ile beraber şiddetli ağrı da olabilir. Kornea nakli görmeyi düzeltmek, ağrıyı azaltmak ya da göz bütünlüğünü korumak için yapılabilir.

Hangi durumlarda kornea nakli gerekebilir?

- Göz cerrahisi sonrası korneanın şeffaf kalmasını sağlayan hücreler hasar görürse ve kornea bulanıklaşırsa
- Korneanın kubbe şekli bozulursa, örneğin konikleşirse (keratokonus)
- Kalıtsal geçiş gösteren bazı kornea hastalıklarında
- Enfeksiyon nedeni ile korneada yara dokusu ve yeni damarlanma olursa (örneğin, Herpes -uçuk virüsü- keratiti sonrası)
- Kazalar nedeniyle kornea bulanıklaşırsa veya bütünlüğü ağır derecede bozulursa
- Kornea nakli sonrası vücut dokuyu reddederse

Nakil yapılacak kornea dokusu nasıl ve nereden temin edilir? Göz bankası nedir?

Ülkemizde Ankara ve İstanbul'da çalışan göz bankaları vardır. Ayrıca pek çok hastane, bir bankaya bağlı olmadan, kendi bünyesinde kornea temin edebilmektedir. Göz bankaları kornea dokusunu ölüden almak, uygun besleyici ortamlarda saklamak, alınan dokunun nakile uygun olup olmadığını belirlemek ve doku nakli yapılacak merkezlere ulaştırmak ile yükümlüdür.
Kornea, çeşitli nedenlerle ölen ancak korneası sağlıklı yapıda olan kişilerden alınır. Korneaların kullanılabilmesi için kişinin ölüm nedeninin bilinmesi gerekir. Nakil yapılacak kişiye herhangi bir hastalık geçmemesi için vericinin kanında AIDS, bulaşıcı hepatit ve frengi gibi hastalıklara yol açan mikroorganizmaların varlığı araştırılır. Kornea damarsız bir doku olduğu için kan grubu uyumu gerekli değildir.

İdeal olarak ölümden sonraki ilk 12 saat içinde kornea alınır. Gelişen teknoloji ve uygun doku saklama yöntemleri ile ölüden yalnız kornea dokusu (gözün önündeki şeffaf tabaka, yaklaşık 15 mm çapında, 0.6 mm kalınlığında) alınır ve gözün tümünün alınması gerekmez. Bu nedenle kornea alımı, ölen kişide görünen bir değişikliğine yol açmaz.
Ölüden alınan ve özel besleyici solüsyonlarda saklanan korneaların hücre özellikleri ve nakil için yeterli olup olmadıkları göz bankalarındaki özel mikroskoplarla incelendikten sonra belirlenir. Uygun olanlar, ideal olarak 7 gün içinde bekleyen hastalara nakledilir.

Korneası bulanıklaşan herkes kornea naklinden fayda görür mü?
Kornea naklinden fayda görebilmek için gözün kornea dışındaki yapılarının normal olması gerekir. Gözün görüntüyü algılayan ve beyine gönderen retina tabakasında bir hasar varsa kişi yapılan nakilden fayda görmez. Hastanın en azından ışığı seçer düzeyde bir görmesinin olması, retina dokusunun ve diğer göz içi yapılarının sağlıklı olması gerekir. Hastanın bu ameliyattan yarar görüp göremeyeceği göz doktorunun yapacağı ayrıntılı muayene, göz ultrasonografisi ve gerekirse retinanın durumu hakkında bilgi veren bazı (elektrofizyolojik) testlerle tespit edilir.

Kornea nakli ameliyatı nasıl yapılır?

Kornea nakli ameliyatı çoğunlukla lokal anestezi altında yapılır. Hasta uyutulmaz, yalnız gözü ve çevresi uyuşturulur. Çocuklarda, lokal anestezi ile duramayacak hastalarda veya cerrah tercihi ile genel anestezi altında yapılabilir.
Mikroskop altında, yuvarlak özel bir bıçak ile, hastanın bulanık korneasının merkezinden 7,5-8 mm çapında bir pencere çıkarılır ve ölüden alınan şeffaf kornea dokusu uygun boyutta kesilerek bu bölgeye dikilir. Eğer hastanın kataraktı varsa, kornea nakli sırasında kataraktı da alınabilir.

Kornea nakli ameliyatının riskleri var mıdır?

Hiç bir cerrahi girişim risksiz değildir. Olabilecek komplikasyonlar (istenmeyen sonuçlar) arasında enfeksiyon, kanama, retina tabakasının yerinden ayrılması (retina dekolmanı), göz içi basıncının artması (glokom), göz merceğinin şeffaflığını yitirmesi (katarakt oluşumu) sayılabilir. Bazı durumlarda hastanın gözü yeni nakledilen dokuyu reddedebilir ve kornea bulanıklaşabilir.
Ayrıca ameliyat dışında, lokal veya genel anesteziye bağlı komplikasyonlar gelişebilir. Bu tür komplikasyonlar, ameliyat öncesi hastanın genel durumunun iyi değerlendirilmesi ve eğer varsa, kalp hastalığı, şeker hastalığı, akciğer ya da böbrek hastalığı gibi hastalıklarının öncelikle tedavi edilmesi ile en aza indirilir.

Doku reddi ne demektir?

Doku reddi, vücudun bağışıklık sisteminin, bir yabancıdan nakledilen dokuyu tanıması ve ondan kurtulmaya çalışma çabasıdır. Bu çaba, yeni kornea dokusunda bulanıklaşma ve damarlanma ile kendini gösterir, nakledilen doku yok olmaz.

Kornea dokusu damarsız olduğu için, diğer bütün organ ve doku nakillerine göre çok avantajlıdır, ve doku reddi az oranda olur. Doku reddi, daha çok, nakil yapılan kişinin korneasında, daha önceden yoğun damarlanma varsa ortaya çıkar.

Doku reddi tedavi edilebilir mi?

Doku reddi çoğu hastada (%90) steroidli damlalarla tedavi edilerek ortadan kaldırılır. Steroidli damlalar, alıcının bağışıklık sistemini baskılar, ve yeni dokuyu reddedmesini önler. Damlalar yeterli kalmazsa, damardan yüksek doz steroidli ilaçlar vermek gerekebilir.

Nakil yapılan bir hastada doku reddi nasıl anlaşılır?

Nakil yapılan bir hastada, gözde kızarıklık, ışığa hassasiyet, görmede azalma ve ağrı olursa, doku reddi olabileceği düşünülmeli ve hemen göz doktoruna başvurulmalıdır. Erken dönemde başvurmak doku reddinin tedavi edilebilmesi için en önemli kriterdir.

Doku reddi tedaviye yanıt vermezse ne olur?

Kornea doku reddi ile yeniden bulanıklaşırsa, tekrardan aynı göze nakil yapılabilir.

Kornea naklinden sonra gözün rengi değişir mi?
Hayır değişmez. Gözün rengini veren iris dokusu korneanın arkasında yer alır ve cerrahiden etkilenmez.

Gözleri bağışlamak için ne yapmak gerekir?

Gözlerinizi bağışlamak için öncelikle bu düşüncenizi en yakınlarınızla paylaşınız. Ölümden sonraki süreçte yakınlarınız bu isteğinizi yerine getirmekten mutluluk duyacaklardır.

Ayrıca, organ ve doku nakli yapılan üniversite ve devlet hastanelerinden temin edebileceğiniz organ ve doku bağışı kartlarını doldurabilirsiniz. Yasalarımıza göre kornea bir - organ değil- doku olduğu için, aksi beyan edilmedikçe, ölümden sonra bağışlanmış sayılır.

Unutmayın ki, bağışlayacağınız korneanız, bir başka insan için bir umut ve bir ışık olacaktır.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder

YorgunMelek

Bağımlı Üye
Bağımlı Üye



Kayıt: Jun 05, 2009
Mesajlar: 50
Nereden: kocaeli



MesajTarih: 07 Haziran 2009, Pazar 09:14:19    Mesaj Konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Kuru Göz


Kuru Göz nedir?

Kuru göz, gözyaşının yetersizliği durumudur. Göz çevresindeki gözyaşı bezleri tarafından salgılanan, ve göz kapaklarının kırpılması ile göz yüzeyine yayılan gözyaşı, yine gözkırpma ile gözkapaklarındaki küçük kanalcıklar (punktumlar) ve daha sonra nasolakrimal kanal yardımıyla burun içine yönlenerek gözü terkeder.

Gözyaşı tabakası, hemen göz üzerine yayılan bir mukus tabaka, ortada sulu (aköz) tabaka, ve en dışta yağlı (lipid) tabakalardan oluşur. Bu üç tabakadan herhangi birinin eksikliği veya bozukluğu, kuru göz şikayet ve bulgularının ortaya çıkmasına neden olur.

Kuru Göz hastalarının şikayetleri nelerdir?

Kuru göz hastaları gözlerde kuruluk hissi, yanma, batma, yabancı cisim hissi, kızarıklık, rüzgar veya sigara dumanından rahatsızlık, göz çevresinde mukus iplikçiklerin oluşması, ve/veya kontakt lens kullanmakta zorluk şikayetleri ile doktora başvururlar. Bu hastalar, zaman zaman kuruluğa bağlı irritasyon ile paradoksik sulanmadan da şikayet edebilir.

Kuru Göz nedenleri nelerdir?

Gözyaşı salgısı, erkek ve kadınlarda, ilerleyen yaşla birlikte azalır. Ancak, kuru göz, özellikle menapoz sonrası kadınlarda sık görülür. Bunun dışında, idrar söktürücü, tansiyon düşürücü, anti-allerjik, anti-depresan ilaçlar, uyku ilaçları ve alkol göz kuruluğuna neden olabilir.

Ciddi kuru göz, ağız kuruluğu ile birlikte giden Sjögren Sendromu ile birlikte olabilir. Bu durumda, hastalarda, sıklıkla eklem romatizması olmak üzere, tüm vücut sistemlerini tutan bir immün disfonksiyon veya bağ dokusu hastalığı mevcuttur. Sjögren sendromu, genellikle 50 yaş civarında kadınlarda görülür.

Yukarıdakilerin dışında kimyasal yanıklar, cerrahiler ve burada detaylandırılmayacak başka birtakım hastalıklarda da kuru göz görülebilir.

Kuru Göz tanısı nasıl konulur?

Göz doktoru tarafından yapılan basit bir göz muayenesi ile kuru göz tanısı kolayca konulabilir. Hastanın öyküsü de tanıya çok yardımcıdır. Bunun dışında, gözyaşının özel boyalarla boyanması veya 'gözyaşı şeritleri' ile gözyaşı miktarının tayini de tanıda kullanılabilecek basit testlerdir.

Kuru Göz nasıl tedavi edilir?

Gözü nemli tutabilmek için, gözyaşının yerini tutan birçok yapay gözyaşı damlası ve jeli bulunmaktadır. Yapay gözyaşını günde 4-5 kereden daha sık kullanma ihtiyacını hisseden hastalar için koruyucu madde içermeyen, tek kullanımlık yapay gözyaşı preparatları da bulunmaktadır. Bu tek kullanımlık damla ve jeller, hastalar tarafından, gün boyu, arzu edildikleri sıklıkta kullanılabilmektedirler.
Kuru gözde diğer bir yaklaşım, mevcut gözyaşının korunmasıdır. Gözlük kenarları kapatılabilir veya yüzücü gözlükleri kullanılabilir. Kuru göz hastaları özellikle geceleri uyudukları odanın nemlendirici cihazlarla nemlendirilmesinden de fayda görürler. Yine mevcut gözyaşını korumak amacıyla, gözyaşını gözden uzaklaştıran küçük kanalcıklar, göz doktoru tarafından, basit bir işlemle, geçici veya kalıcı olarak kapatılabilir.
Yukarıdakilerin dışında gözyaşı yapımını arttıran birtakım ilaçlar da mevcuttur. Ancak, aynı zamanda salya yapımını da arttıran ve terleme, bulantı, kalp çarpıntısı gibi yan etkileri olabilen bu ilaçlar ancak doktor denetimi altında kullanılabilirler.

Esasen bir immün düzenleyici ilaç olan Siklosporin, son zamanlarda kuru göz tedavisinde uygulanan en yeni ilaçlardan biridir. Suspansiyon formunda göze damlatılabilen bu ilacın, majör gözyaşı bezinin inflamasyonunu azaltarak gözyaşı yapımını artttırdığı bildirilmektedir.

Kuru gözde, başta androjenler ve immün modülatörler olmak üzere yeni tedavi yöntemleri üzerinde çalışmalar devam etmektedir.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder

YorgunMelek

Bağımlı Üye
Bağımlı Üye



Kayıt: Jun 05, 2009
Mesajlar: 50
Nereden: kocaeli



MesajTarih: 07 Haziran 2009, Pazar 09:15:27    Mesaj Konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Retina Hastalıkları


İlerleyen yaş, diyabet, yüksek tansiyon gibi hastalıklara ya da tümörlere bağlı olarak gelişebilen retina hastalıkları erken tanı konulduğunda ameliyatla tedavi edilebiliyor.
Görme keskinliğindeki azalma, cisimleri eğri, ya da olduğundan küçük algılama ve renkli görmeyle ilgili sorunlar gözün retina tabakasında bir sorun olduğu anl***** gelebilmekte ve mutlaka ciddiye alınması gerekmektedir.
Gözün esas görevi olan görme işlevi retina tabakasında başlıyor. Işık retinada fotokimyasal reaksiyonlara neden oluyor. Bu reaksiyonlar sonucu ortaya çıkan sinir iletisi, beynin bir bölümü olan oksipital kortekse geldiğinde de görme olayı gerçekleşiyor.
Çok önemli bir işlevi olan retinada meydana gelen hastalıklar da görme kalitesini ciddi olarak etkileyen sorunlara yol açıyor. Retinada yırtıklar, delinmeler, damar bozukluğuna bağlı hastalıklar sık görülüyor. Özellikle diyabet hastalığına bağlı olarak ortaya çıkan retina hasarı (diyabetik retinopati) görme kaybına yol açan hastalıklar arasında yer alıyor. Damar tıkanıklıkları, yüksek tansiyona bağlı hasarlar, orak hücreli anemi, makro anevrizmalar, kalıtımsal dejenerasyonlar, yaşa bağlı az görmeler, makula ödemi ve göz içi tümörleri de retinayı etkileyen hastalıklar arasında yer alıyor.

Düzenli muayene önemli
Yaşa göre belirli zaman aralıkları ile yapılacak rutin göz muayeneleri retina hastalıklarının erken tanısında büyük önem taşıyor. Birçok göz hastalığı hastanın fark edebileceği bazı belirtiler veriyor. Örneğin sinek uçuşması, şimşek çakması, siyah lekelerin görülmesi dikkate alınması gereken şikayetlerdir. Retina hastalıklarının büyük bir bölümü ise bazı sistemik hastalıkların etkisi ile ortaya çıkar. Diyabet, yüksek tansiyon, orak hücreli anemi hastalığı olan kişiler erken tanı amacıyla hekimleri tarafından göz hekimlerine yönlendirilmelidir. Muayene neticesinde tablonun şiddetine göre kontrol muayeneleri düzenleniyor.

Retina muayenesi
Retina muayenesinde öncelikle görme keskinliği saptanıyor. Bunun için özel görme eşelleri kullanılıyor. Bunlar çeşitli büyüklükte ve alt satırlara indikçe gittikçe küçülen harfleri içeren özel tablolar. İkinci aşamada oftalmoskobik muayene geliyor. Işık kaynağı ile birlikte değişik dioptride lensler kullanarak veya üç aynalı kontakt lensler ile retina ayrıntılı bir şekilde incelenebiliyor.
Görme alanı şikayeti olan hastalara veya tanıda yardımcı olabilmesi amacı ile görme alanı muayenesi yapıldığı belirtiliyor. Retinanın görme noktası, optik sinir hastalıkları, glokom, görme yolunda defekt yapabilecek kafa içi lezyonların tanı ve takibinde görme alanı muayenesi oldukça değerlidir. Kırıcı ortamların opak olduğu, saydamlığını yitirdiği durumlarda yüksek frekanslı ses dalgalarından yararlanılan ultrasonografi yöntemine başvurulur.
Retinanın damarsal hastalıklarının tanısında ve tedavisinde ise anjiyografiler kullanılıyor. Anjiyografiler iki değişik boyanın uygulanması ile çekiliyor. Floresein anjiyografi (FFA) retina dolaşımını gösterirken, indosiyanin yeşili (ICG) koroid dolaşımını gösterir. FFA; diabetik retinopati, damar tıkanıklıkları gibi hastalıkların, ICG; özellikle yaşa bağlı makula dejeneresansların tanısı ve tedavisinde uygulanır. Makula hastalıklarının tanı ve takibinde FFA+ICG e ilave Optik Kohorens Tomografi (OCT) denilen ultrason benzeri bir muayene yöntemi uygulanır ki, bunda kızıl ötesi ışık kullanılarak retinaya iletilip geri yansıyan ışığın sayesinde retinanın mikron çözünürlüklü kesitleri elde edilir. Makulada strüktürel değişikliklerin en iyi görüldüğü bir yöntemdir. Retina fizyolojisi ise elektrofizyolojik testler ile ölçülür. Elektroretinografi retinanın ilk iki nöron fonksiyonunu, elektro okülografi retina pigment epitelinin, uyarılmış görsel cevap (VER) ise retina ganglion hücrelerinin ilerisindeki görme sisteminin fonksiyonunu ölçer. Özellikle herediter hastalıkların tanısında başvurulan muayene yöntemidir.

Tedavide kullanılan yöntemler
Retina hastalıklarının tedavisinde enfeksiyon, optik nörit, bazı tip üveitler ve makula ödemi dışında medikal tedavinin yeri bulunmuyor. Laserin ise retina hastalıklarının tedavisinde özel bir yeri bulunuyor. Laser özellikle ileri dönemde olmayan diyabet hastalığı, retina yırtıkları ve vasküler hastalıkların tedavisinde tek tedavi seçeneği olarak kabul ediliyor.
Cerrahi tedavi ise retina dekolmanı proliferatif diabetik retinopati çekilmeyen göz içi sıvısındaki bulanıklıklar, travmaya bağlı göz içi yabancı cisim ve kanamalar, enfeksiyonlar, makula deliği, makula önü zar gibi bazı makula hastalıklarında ve ön segment rekonstrüksiyonunda uygulanır.

Arka retina cerrahisi
Retinanın cerrahi tedavisi ise göze dıştan yaklaşım ile (basit tip retina dekolmanı), veya göziçi yaklaşım ile (vitrektomi) tedavi ediliyor. Dıştan yaklaşımda silikon sponj (sünger) veya bantların yerleştirilmesi ile retina pigment epiteli ve retina temasa getirilir. Vitreus hastalıkların cerrahi tedavisinde son yıllarda büyük ilerleme kaydedilmiştir. Bu cerrahi teknikte amaç, göz içi sıvısındaki bulanıklıkları temizlemek ve vitreoretinal traksiyonları önlemek ve serbestleştirmektir. Pars plana yolu ile vitrektomi en çok uygulanan prosedürdür. Değişik tip vitrektomi ünitleri vardır. Bütün cihazların fonksiyonları kesme, aspire etme esasına dayanır. Ameliyatlar mikroskobik kontrol ve fiberoptik aydınlatma altında yapılır. Vitrektomide ise dıştan açılan 3 delikten ameliyat gerçekleştirilir. Bu deliklerden birinden devamlı infüzyon sıvılı gelirken diğerinden ışık kaynağı üçüncüsünden ise mikrocerrahi aletleri sokularak ameliyat yapılır.
Retina cerrahisinde uygulanan tekniklerin başarısı erken tanıyla doğru orantılı. 1 hafta içerisinde ameliyat edilen retina dekolmanlarında tama yakın cerrahi ve görsel başarı elde edebilmek mümkün iken gecikmiş bir olguda yüzde 100 cerrahi başarıya rağmen görsel sonuç daha düşük kalır. Çok değişik hastalık gruplarına bu ameliyat uygulandığı için tek bir oran vermek doğru olmaz. Kabaca söylenirse yüzde 80-90 arası diyebiliriz. Retina cerrahisi görme siniri sağlam olduğu sürece ameliyat tekrarlanabilir.
Göz bulguları normal, gözü etkileyecek sistemik hastalığı olmayan erişkinlere, bir şikayetleri yoksa 2 yılda bir doktor kontrolünden geçmeleri öneriliyor. Diyabet, yüksek tansiyon gibi sistemik problemi olan hastalara ise daha sık aralıklarla kontroller öneriliyor
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder

YorgunMelek

Bağımlı Üye
Bağımlı Üye



Kayıt: Jun 05, 2009
Mesajlar: 50
Nereden: kocaeli



MesajTarih: 07 Haziran 2009, Pazar 09:15:55    Mesaj Konusu: Alıntıyla Cevap Ver

ARPACIK



TANIM:

Arpacık, etkilediği gözkapağı bezlerine göre ikiye ayrılır. Gözkapağının dışında kirpiklere bağlı yağ bezleri vardır. Bunlar, gözün yüzeyini koruyan yağı (sebum) salgılarlar. Bazen salgı bezi kanalı tıkanır ve içerde kalan bakteriler "dış" arpacığa neden olurlar.

Gözkapağının içinde ise, "meibom bezleri" denen bir dizi bez daha vardır. Bunlar da yağ bezleridir, ancak kirpiklerle bağlantılı değillerdir, gözkapağının arka yüzüne açılırlar. Burada oluşan bir tıkanıklık ve enfeksiyon da "iç" arpacığa neden olur.

Sık karşılaşılan bir sorundur. Nadiren cerrahi girişimler gerektirmekle birlikte, genellikle antibiyotik uygulamasıyla ve öteki basit yöntemlerle iyileştirilebilmektedir.

Arpacık daha çok, derileri kuru ve egzamaya eğilimlilerde görülür. Kepek ve pullanma bu koşullarda ortaya çıkar ve arpacık bunların etkisiyle oluşur. Diğer enfeksiyonlarda olduğu gibi, genel olarak beden sağlığının bozuk olması ve direnç düşüklüğü de arpacığın sık görülmesine neden olur.

Arpacık ortaya çıkmadan birkaç gün önce gözde kaşınma ve batma hissi başlar. Arpacık bir iki günde ortaya çıkar. Küçük, ağrılı bir nokta biçiminde başlar; sonra şişerek belirgin kırmızı bir püstül (içi irin dolu kabarcık) halini alır. Dış arpacık kolayca tanınır. Ama iç arpacığın görülmesi için gözkapağını dışa doğru çevirmek gerekir. Şişen meibom bezi gözkapağını gerdiğinden iç arpacık, dış arpacıktan daha ağrılıdır.

Arpacıkla birlikte gözkapağındaki ağrı ve batma hissi artar. Işık ağrıyı artırır (fotofobi) ve göz sürekli sulanır. Fotofobi, göz sulanması ve sürekli burnunu çekme, çocukta, kızamık gibi daha ciddi bir hastalığı akla getirebilir

Yeterince erken anlaşılırsa, antibiyotikli merhem ya da damlalar arpacık oluşumunu önleyebilir. Ancak, çoğunlukla tanıdan önce püstül(ağızlaşma) oluşur ve antibiyotikler etkisiz kalır. Tek tedavi, oluşan iltihabın boşalmasını sağlamaktır. Sıcak kompres, kan akımını artırıp gözkapağını yumuşatarak ağrıyı azaltır ve enfeksiyonun iyileşmesini kolaylaştırır. Basit bir sıcak kompres, tahta bir kaşığın çevresine pamuklu bir kumaş ya da pamuk sarıp sıcak suyun altına tutularak yapılabilir. Su dayanılabilir sıcaklıkta olmalı ve kaşık her seferinde kapalı göz üstünde en az 10 dakika tutulmalıdır. Dış arpacığın yerleştiği kıl kökü kolayca fark edilir. Kirpik bir cımbızla alınırsa, arpacık kendiliğinden boşalır, ağrı ve şişlik azalır.

İç arpacığın tedavisi daha zordur. Enfekte olan meibom bezi dışarı açılmaya çalışır ama kalın gözkapağını delemez. Sonunda akyuvarlar enfeksiyonun üstesinden gelir ve belirtiler ortadan kalkar ancak geride mikropsuz bir iltihap kisti kalır. Meibom kisti, gözkapağının altında ağrısız, küçük bir kitle halinde hissedilir ve ancak cerrahi girişimle çıkarılabilir. Lokal anestezi altında gözkapağı dışa çevrilerek kist alınır, çevresi temizlenir.

Gözü ovuşturmak, enfeksiyonu bulaştıracağı için zararlıdır. Kepeğin önlenmesi de önemlidir, çünkü arpacıkta rolü olduğu düşünülmektedir. Neden blefarit, yani gözkapağı iltihabı ise, uzun süreli antibiyotik tedavisi ve hafif kortizonlu damlalar etkili olabilir.
Birçok vakada neden bilinememektedir.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder

YorgunMelek

Bağımlı Üye
Bağımlı Üye



Kayıt: Jun 05, 2009
Mesajlar: 50
Nereden: kocaeli



MesajTarih: 07 Haziran 2009, Pazar 09:16:24    Mesaj Konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Acil göz hastalıkları



GÖZ YARALANMALARINDA KORUNMA VE İLKYARDIM

Biliyor musunuz ki, göz yaralanmalarının (kazalarının) %90'ı önlenebilir. Yine biliyor musunuz ki göz kazalarının (yaralanmallarının) %45'ı ev oritamında olur. İster evde, ister okulda, ister işte, ister oyunda, nerede olursanız olun, görmenizi koruyacak her önlemi almalısınız. Bu küçük broşürde, gözlerinizi yaralanmalardan korumak için bazı öneriler vereceğiz. Elbette bir kaza olduğunda sorunu tek başınıza çözemeyebilirsiniz. 0 durumda en yakınınızdaki hekime başvurmanız gerekecektir. İlk yardım yapıldıktan sonra sorununuzu hekiminizle paylaşabilirsiniz.

Göz Yaralanmasından Korunma

Göz yaralanmasına bağlı görme kaıyıplarını önlemede ilk ve en önemli adım yaralanmayı engellemektir.

Evde ne yapalım?

Günlük yaşantımıızda kullandığımız pek çok madde gözle değdiğinde ciddi yanmalarlyanıklar yapar. 0 nedenle; spreyleri kullanırken (saç spreyi, sprey deodorant, spreyli temizlik araçları) Çok dikkatli olun ve gözünüze gelmemesi için çıkış deliğini dışarıya ve göz seviyesinden aşağıya ayarlayın.

* Kimyasal sıvılar , deterjanlar, amonyak türü maddelerin (temizlikte ve diğer amaçla kullanın) kulianma kılavuzlarını dikkatlice okuyun. Her kullarııştan sonra ellerinizi iyice yıkayın ki, göze bulaşma olmasın.

*Yağda kızartma yaparken, kızgın yağın sıçramasını önlemek için tencere ve tavaya kapak kullanın.

* Çok kuvvetli kimyasal kullanmanız gerektiğinde göze teması engellemek için gözlük {mümkünse özel gözlük) kullanın..

*Güneş lambaları (ultraviyole) kullanırken opak camlı gözlük kullanın.

*Özellikle çocuklar çevrede iken bıçak, çatal gibi araçların kullanımına özen gösterin.

İşyerinde

Pek Çok cisim ummadığımız şekilde uçarak gözünüze çarpabilir ve göze zarar verir.

*İşinizde metal ya da diğer parçacıkların göze çarpma riski varsa (marangoz, demirci) mutlaka özel iş gözlüğü kullanmalısınız.

*Kaynağa bakmak çok tehlikelidir. İşiniz bunu gerektiriyorsa özel gözlük kullanmalısınız.

*Tanımadığınız bir aleti kullanırken mutlaka kullanım kılavuzunu okumalı ya da yardım istemelisiniz.

*İşe başlarken "gözlerimi uçan parçacıklardan, dumandan, tozdan nasıl korurum?" diye düşünmelisiniz.

Çocuklarla

Uygun biçimde kullanimazsa pek çok oyun ve oyuncak göze zarar verebilir

*Çocuklara oyuncak seçerken yaşlarını ve sorumluluk alma derecelerini gözönünde bulundurun. Özellikle çat- pat, dart ve oyuncak tabancaları satın almayın. Ayrıca çocukların kağıt külah içinden üfleyerek uzağa fırlattıkları kağıt parçaları ile oluşturdukları bir oyun ülkemizde çok yaygındır. Bu kağıt parçalarının içine iğne koyabilmektedirler. Bu çok tehlikelidir. Bu oyunu yasaklamalısınız.

*Çocukların tehlikeli bir oyun oynadıklarını gördüğünüzde bunları engellemelisiniz: Kartopu gibi, sönmemiş kireç kalıntılarına taş atmak gibi, şişelerle koşmak gibi.

*Çocuklara makas gibi, kalem gibi tehlikeli olabilecek cisimleri nasıl kulianacaklarını öğretmelisiniz.

Bahçede/Tarlada

*Buğday başakları da dahil pek çok bitki çarptığında göze zarar verir. Özellikle dikenleri varsa. AIçak dallı ağaçların yanında dikkatli olunmalıdır.

*Odun kırma işlemi, fırlayan parçacıklar nedeniyle önemli bir yaralanma nedenidir. Özel dikkat belki de gözlük takılması gereklidir.

Havaifışek

Havaifişekler her yaş grubu için çok önemli bir göz yaralanması nedenidir.

*Patlayıcı olan türleri kullanılmamalıdır.

*Çocukların havaifişek ile ilişkisi olmamalıdır.

*Havaifışek atılırken yakınında olunmamalıdır.

Tüm öneriler bir uzun listeden kısa bir derlemedir. Biliniz ki; bir işi yaparken "gözü nasıl korurum?"diye düşünmeniz bile yeterli ve önemli bir önlemdir.

İLK YARDIM

İlk yardım ve hemen sonrası gerekli yere başvuru önemlidir.

Göze Birşey Kaçtığında

Asla gözünüzü oğuşturmayın. Üst göz kapağını kirpiklerden tutarak alt göz kapağının derinliklerine kaçan kaçan cismi hareket ettirecek ve birkaç kez göz kırpmak ile cisim gözden çıkacaktır. Gözlerinizi açıp soğuk suyla gözü yıkamanız da yararlı olur. Eğer çıkaramazsanız, uğraşmayın ve hekime başvurun.

Göze Sert BIr Çarpma Olmuşsa

*Ağrı ve şişmeyi önlemek için hemen, 15 dakika süreyle soğuk baskı uygulayın (buz ya da soğuk suya batırılmış havlu ya da bez parçası ile).

Göz ya da Kapaklarda Kesi Varsa

*Gözü gevşek olarak bandlayın ve hemen hekime başvurun. Asla baskı uygulamayın, gözü oğuşturmayın.

Kimyasal Yanıklar

Gözü hemen suyla yıkayın. Bu sırada göz kapaklarını açmanız gerekir. Başı temiz bir su kaynağının (kabın) içine sokup gözlerinizi açarak da yapabilirsiniz. Bu işlem en az 15 dakika sürmelidir. Bu arada gözün oynatılması (sağa-sola, yukarı-aşağı), iyice yıkanmasını sağlar. Kapama uygulamayın. Yıkadıktan sonra hekime başvurun.

UNUTMAYIN erken, doğru tedavi ile görme korunur ancak yine unutmayın ki, korunma ve ilk yardım Çok daha önemlidir.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder

YorgunMelek

Bağımlı Üye
Bağımlı Üye



Kayıt: Jun 05, 2009
Mesajlar: 50
Nereden: kocaeli



MesajTarih: 07 Haziran 2009, Pazar 09:16:48    Mesaj Konusu: Alıntıyla Cevap Ver

astigmatizm astigmat



Düzenli ve düzensiz olarak iki ana gruba yarılır. Gözün en kuvvetli ata merceği olan korneanın yuvarlak olması gerekirken oval ya da yamuk olması şeklinde özetlenebilir.

Bu şekilde nesnelerin görüntüsü görme noktası üzerine düşer, ancak bu görüntü oval ya da yamuk görüntüdedir. Aynı cismin bir kısmı net, bir kısmı bulanık olarak görünür. Beynin düzeltme mekanizmaları bozuk olan kısımları düzeltirken net olanlar bulanıklaşır ve baş ağrısı gelişir. Astigtamtizma baş ağrısının yaygın sebepleri arasındadır.

Miyop ve hipermetrop ile birlikte görülebilir. Bir gözdeki astigmatı belirlemek için iki değer kullanılır; 1-Astigmatın yani yamukluğun büyüklüğü 2-Astigmatın yönü

Büyüklük silindirik camlarla düzeltilir. Yönü ise astigmatın aksi olarak ifade edilir. Buraya kadar anlatılan astigmat çeşidi kendi içinde bir düzen içeren bir yamukluk olan düzenli astigmatizmayı anlatmaktadır. Burada yamulan sadece bir aksta olmaktadır. Buna düzenli astigmatizma adı verilir. Ancak gözün yapısal özelliği ya da sonradan geçirilen travma ve enfeksiyon gibi nedenlerle korneada düzensiz yamuklar gelişebilir.


Düzenli astigmatın tedavisinde birinci kademe tedavisinde ters yönde yamukluk içeren silindirik mercekler kullanılır. Bu camlar gözden bir miktar uzak olduklarından görüntüyü bir miktar bozar.

İkinci kademeyse kontakt lensler gelir. Ancak bu lenslerinde gözdeki yamukluğa uygun özel yapım lensler olması ve uygulama sorunları nedeniyle çok kolay söylenemez.

Üçüncü kademeyse Excimer Laser - wavefront tedavisi gelir. Burada korneal yamukluk laser ışınları ile düzeltilir. Düzensiz astigmatın yalnızca laser tedavisi ile düzeltilme şansı vardır.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder

YorgunMelek

Bağımlı Üye
Bağımlı Üye



Kayıt: Jun 05, 2009
Mesajlar: 50
Nereden: kocaeli



MesajTarih: 07 Haziran 2009, Pazar 09:17:14    Mesaj Konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Bilgisayar kullanımına bağlı göz yorgunluğu



Günümüz modern teknolojisinde, ister iş hayatı ister özel hayat olsun, bilgisayarların yeri ve önemi inkar edilemez. Bu makinelerin faydası yadsınamamakla birlikte, kullanımları yüksek görsel dikkat istemektedir. Bilgisayar kullanımına bağlı olarak artan şikayetlerin büyük çoğunluğu, gözlerle ilgili olanlarıdır.

Bilgisayar kullanımına bağlı olarak, gözün kendisinde ya da görme kalitesinde birtakım problemlerin meydana gelmesi, göz yorgunluğu hali olarak yorumlanmaktadır. Sıklıkla görülen belirtileri şöyle sıralanabilir: Yorgun ve ağrılı gözler, gözlerde yanma ve batma, bulanık görme, kuruluk hissi, sulanma, kaşıntı, kızarıklık, gözleri kısarak bakmak, odaklama zorluğu, çift görme, yazı karakterlerinin veya grafiklerin etrafında ışık hareleri ya da saçılmalar görmek, ışığa karşı hassasiyet, baş ağrısı, boyun, sırt ve omuz ağrısı.

Sayılan bu belirtilerden bazılarının, bilgisayar karşısında çalışırken yaşanıyor olması, bilgisayara bağlı göz yorgunluğunu işaret ediyor olabilir. Belirtilerin görülme sıklığı ve şiddeti, kişiye bağlı sebepler dışında, çalışma ortamının şekline ve kişinin alışkanlıklarına göre de değişiklikler gösterecektir. Bu bağlamda, bilgisayar kullanımının gözlerde yarattığı problemlerden ve çözüm önerilerinden bahsetmek faydalı olacaktır.

Bahsedilen yorgunluk belirtilerini kendisinde hisseden kişi ilk olarak muayenesini yaptırıp, göz sağlığı hakkında bilgi edinmelidir; çünkü bu belirtilerin en büyük nedeni gözlerdeki kırma kusurudur (gözlük veya lens takmayı gerektirecek numara bozukluğu). Miyopi, hipermetropi, astigmatizma gibi kırma kusurlarının olup olmadığı saptanarak bunların gözlük camı veya lenslerle düzeltilmesi bu konudaki ilk aşamadır. Ayrıca halen kullanılan gözlük camı veya lenslerin numaralarının yetersiz kalması da göz yorgunluğuna sebep olabilecektir. Burada, halk arasında yaygınca inanılan yanlış bir görüşe değinmek ve doğrusunu anlatmak yerinde olacaktır; bilgisayar kullanımı insanların gözlerini bozmaz. Ancak mevcut olan ve kişinin o ana kadar önemsemediği veya bilmediği bir kırma kusurunun, belirtileriyle ortaya çıkmasına aracılık eder. Çalışma koşulları çok aşırıya kaçmadıkça normal bir göz bilgisayar karşısında bozulmaz.

Yakın objelere bakarken gözlerde meydana gelen uyum değişiklikleri, tıp dilinde akomodasyon olarak adlandırılır. Uzaktaki cisimden yakın bir cisme bakıldığında, gözlerdeki birtakım küçük kaslar kasılarak, kristal lens dediğimiz göz içindeki merceğin çapını değiştirir, böylece gözler yakına uyum sağlamış olur. Farklı uzaklıktaki objelerin her an net görülebilmesi, ancak bu bahsettiğimiz akomodasyon mekanizmasının sorunsuz çalışabilmesiyle mümkündür. Mekanizmada yetersizlik oluşursa, bilgisayar monitöründeki objelere ve/veya uzaktaki cisimlere bakarken kısa veya uzun süreli geçici bir bulanık görme hali oluşur. Normal şartlarda gözler, yakından uzağa ( veya uzaktan yakına) yarım saniye içerisinde uyum sağlarlar, yani yakın objeye bakarken birden uzaktaki cismi seçmek ve onu net algılamak bu süreyi geçmemelidir. Eğer bu süre uzarsa uyum mekanizmasında yetersizlik söz konusudur. Bu durum göz yorgunluğu ve baş ağrısına yol açacaktır, tedavisinde gözlükler kullanılmaktadır.

Akomodasyon (uyum) mekanizması, 40 yaşından sonra insanlarda doğal bir süreç olarak yetersiz olmaya başlar ve 60 yaşlarında tam yetersizlik gelişir. Bu duruma presbiyopi (yaşa bağlı yakın görme bozukluğu) adı verilir. Tedavisi yakın okuma gözlüğüdür ve genellikle 35-40 cm’ lik yakın okuma mesafesine göre ayarlanarak verilir. Ancak bilgisayar karşısında çalışırken monitörler genellikle 70- 75 cm uzakta bulunur, bu mesafeyi net görmek için ikinci bir yakın gözlük edinmek yararlı olacaktır, çünkü esas yakın gözlüğüyle monitöre bakmak, mesafe uygunsuzluğu nedeniyle gözleri yoracaktır.

Bilgisayarlarda ekran özellikleri, gözleri etkileyen diğer bir önemli faktördür. Çalışmalar sonucu anlaşılmıştır ki, gözler monitöre baktığında tam bir kilitlenme (yani tam bir ekrana uyum) sağlanamamakta, yukarda bahsettiğimiz küçük göz kasları sürekli kasılıp gevşemekte ve kristal göz merceği devamlı şekil değiştirmektedir; bunun anlamı gözlerin ekrana tam odaklanamamasıdır, tabii ki sonucunda göz yorgunluğu şikayetleri başlayacaktır. Bu sebeple, göz sağlığı açısından, kullanılan ekranlar yüksek çözünürlü ve düşük parlaklık oranlı olmalıdır, büyük ve daha gelişmiş teknoloji ürünü ekranlar (LCD) en sorunsuz ekran tipleridir. Koruyucu filtre kullanılması hem yansımayı azaltır, hem de düşük bir oranda da olsa monitörden yayılan radyasyonu süzer. Teknik bir bilgi olarak, 14’’ lik monitörlerin, yeni teknoloji ürünü düşük radyasyonlu büyük monitörlere oranla on kat daha fazla radyasyon yaydığını burada vurgulayalım.

Gözlerde kuruma hissi, bilgisayar kullanıcılarının en sık karşılaştığı sorundur; yanma, batma, kaşınma, göz yaşarması ve kızarma ile kendini belli eder. Bu durum kontakt lens kullananlarda daha belirginleşir, sebebi lensin doğallığını koruyan gözyaşı tabiatının monitör karşısında değişmeye başlamasıdır. Gözdeki kuruma hissinin en büyük sebebi, monitöre bakarken normalin 1/3’ üne inen göz kırpmalarıdır, çünkü insan yakındaki bir objeye dikkatini verdiğinde refleks olarak daha az göz kırpmaya başlar. Gözkapakları her kırpmada gözyaşını kornea dediğimiz saydam tabakaya yayıp, oksijenlenmesini, nemlenmesini ve beslenmesini sağladıkları için, az kırpıldığında gözler kuru kalacak ve batmaya başlayacaktır. Diğer bir sebep monitörün göz hizasının üzerinde bulunmasıdır, bu durumda gözler yukarı doğru bakacağından kapaklar daha açılmış kalacak, bu da göz yaşının buharlaşmasını arttırarak kurumaya yol açacaktır. Ayrıca, çalışma ortamındaki havalandırmanın nem oranının yüksek olması ve havalandırmanın direk göze doğru gelmesi de gözlerde kurumaya yol açabilecektir. Bilgisayar kullanırken, sayılan bu etkenlerden gözlerin kurumasını önlemek için, göz kırpma sayısını bilinçli olarak arttırmak, belirli aralıklarla uzağa bakarak göz kırpma refleksini normale döndürmek alınacak önlemler arasındadır. Monitörü göz hizasının altına yerleştirmek gerekir, bunun ayarı monitörün üst kenarının göz seviyesinin biraz altında kalmasını sağlayarak yapılabilir. Bu önlemlerle geçmeyen göz kuruması, suni gözyaşı damlalarıyla tedavi edilmek durumundadır.

Gözlerimizde, fazla ışığın içeri girmesini ve gözü rahatsız etmesini engelleyen bir mekanizma bulunmaktadır. Aşırı parlak bir ışık bu mekanizmayı otomatik olarak devreye sokar ve gözün daha fazla çalışarak efor sarf etmesine neden olur. Bunun uzun sürmesi durumunda gözler yorulacak, bu aşırı ışıklı ortamdan rahatsız olduğunu, yorgunluk belirtilerini ortaya çıkararak anlatmaya çalışacaktır. Çalışma ortamında direk göze gelen bir ışık kaynağını ortadan kaldırmak gerekir, pencereden sızan ışığın arkaya alınması da gözleri rahatlatacaktır. Kullanılacak ışık kaynağının, arkadan, omuz hizasından monitöre veya çalışma masasına düşecek şekilde ayarlanması gerekir. Ayrıca monitörün kontrast ve parlaklık ayarının da uygun bir şekilde ayarlanması yerinde olacaktır, ekran zemin renginin açık, yazı karakterlerinin ise koyu renklerde tercih edilmesi gözlerin zorlanmasını önleyecektir.

Bilgisayar karşısında çalışırken, gözlerin sağlığını korumanın en güzel yolu, onları sık sık dinlendirmektir. Her yarım saatte bir ara vermek, birkaç saniye kapalı tuttuktan sonra uzaktaki bir objeye bakıp gözleri rahatlatmak yeterlidir. Çalışma masası ve sandalyesinin ergonomi kurallarına uygunluğu vücudu da rahatlatacaktır. Uzun süreli çalışmalarda, saat başı yapılacak basit vücut egzersizleri, diri kalmaya yardımcı olacaktır.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder

YorgunMelek

Bağımlı Üye
Bağımlı Üye



Kayıt: Jun 05, 2009
Mesajlar: 50
Nereden: kocaeli



MesajTarih: 07 Haziran 2009, Pazar 09:17:39    Mesaj Konusu: Alıntıyla Cevap Ver

BEHÇET HASTALIĞI



Tanım:

İlk kez 1937 yılında Türk dermatoloji profesörü Dr. Hulusi Behçet tarafından tarif edilen Behçet hastalığı, ağızda ve genital bölgelerde yaralara (aft, ülser) ve gözde inflamasyona (iltihaba) yol açan kronik bir hastalıktır. Bazı hastalarda artrite, damar iltihabı ve tıkanmalarına sindirim kanalında, beyin ve omurilikte inflamasyona da neden olmaktadır.

Behçet hastalığı her hastada farklı bir tablo çizer. Bazı hastalarda hastalık hafif seyreder ve sadece ağızda ve genital bölgede ülserler bulunur. Bazılarında ise daha şiddetlidir ve menenjite neden olabilir (beyni saran zarların iltihaplanması). Şiddetli bulgular genellikle ilk belirtiler başladıktan aylar, hatta yıllar sonra ortaya çıkarlar. Bulgular uzun bir süre devam edebileceği gibi, bir kaç haftada da geçebilir. Tipik olarak, bulgular görülür, kaybolur ve tekrar ortaya çıkarlar (alevlenme dönemleri).

Nedeni

Behçet hastalığının nedeni tam olarak bilinmemektedir. Bulguların çoğunun nedeni kan damarlarının iltihaplanmasıdır. Kan damarlarındaki bu iltihaplanmaya bağışıklık sisteminin neden olduğu düşünülmektedir, fakat bu reaksiyonu neyin başlattığı bilinmemektedir.

Behçet hastalığı bulaşıcı değildir. Gelişmesinde bağışıklık sistemi bozukluğunun yanısıra, kalıtsal nedenlerin de etkili olabileceği sanılmaktadır. Çevresel faktörlerin de (virüs ya da bakteri gibi) duyarlı kişilerde hastalığı başlatabileceği sanılmaktadır.


Behçet hastalığı "ipek yolu" üzerindeki ülkelerde sıktır (Akdeniz bölgesi, Türkiye, İran, Asya ülkeleri, Uzak Doğu, Japonya)

20'li ve 30'lu yaşlarda başlama eğilimi göstermekle birlikte, her yaşta görülebilir.

Tanıda belli bir yöntemle deriye iğne batırılması ile uygulanan "paterji testinden" yararlanılabilir fakat bu test hastaların ancak %40'ında pozitif bulunur.


Tedavi

Behçet hastalığı için tam "şifa" sağlayacak bir tedavi bulunmamakla birlikte, uygun ilaçlar ile çoğunlukla bulguları kontrol altına alabilmek mümkündür. Tedavide amaç, yakınmaları azaltmak ve sakatlık ya da körlük gibi komplikasyonları (hastalığın neden olabileceği istenmeyen durumlar) önlemektir. Hangi ilacın seçileceği ve tedavinin ne kadar süreceği hastanın durumuna bağlıdır. Bazı bulguların giderilmesi için bir kaç tedavinin bir arada kullanılması gerekebilir.

Topikal (yerel, bölgesel) tedavi: Ağrı ve raharsızlığı ortadan kaldırmak için ülserlerin üzerine inflamasyonu azaltmak için kortikosteroid ya da acıyı azaltması için ağrı kesici merhem sürülebilir. Ağız ülserleri için gargara yazılabilir.
Ağızdan alınan ilaçlar: Hastanın bulgularının şiddetine göre prednizolon gibi kortikosteroidler, azatioprin, klorambusil, siklosporin, kolşisin gibi immunosupresif (bağışıklık sistemini baskılayan) ilaçlar yazılabilir. Eğer bu ilaçlar bulgular üzerinde etkili olamazsa, siklofosfamid ya da metotreksat gibi diğer ilaçlar verilebilir.
Tedavi etkili olsa dahi alevlenmeler görülebilir
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder

YorgunMelek

Bağımlı Üye
Bağımlı Üye



Kayıt: Jun 05, 2009
Mesajlar: 50
Nereden: kocaeli



MesajTarih: 07 Haziran 2009, Pazar 09:18:04    Mesaj Konusu: Alıntıyla Cevap Ver

BLEFARİT



Blefarit ne demektir ?
Blefaron Latincede gözkapağı anl***** gelir. Blefarit gözkapağının iltihabi bir hastalığıdır. Her iki cinsiyette, her yaşta görülebilir ve oldukça yaygındır. Blefarit süreğen bir hastalıktır, tedaviye rağmen tekrarlayabilir.

Blefarit hastalığı, anatomik ve klinik özellikleri açısından ön ve arka blefarit olarak ikiye ayrılır. Ön blefaritte gözkapağının özellikle dış kenarı, kirpik dipleri etkilenir. Ön blefarit, bakterilerin aşırı miktarda çoğalmasına veya derinin yağlı-kepekli olmasına bağlıdır. Arka blefarit ise kapağın göze değen arka kısmını etkiler ve buradaki gözyaşı yağ bezlerinin anormal olmasıyla ilişkilidir.

Vücutta ve gözde başka hastalıklarla birlikte olabilir mi?
Blefaritli hastalarda akne rosasea ve seboreik dermatit gibi cilt hastalıkları sık olarak görülür. Bu hastalıklardan ilki, yüz derisinde kızarıklık ve kabalaşma, diğeri ise ciltte aşırı yağlanma ve saç kepeklenmesi gibi belirtilerle kendini gösterir.

Blefaritli hastalarda konjonktivit, kuru göz, kirpik batması gibi diğer göz hastalıkları da sıktır.

Blefaritin nedeni nedir ?
Blefaritin gelişmesinde gözkapağında normalde de bulunan bazı bakterilerin aşırı miktarda çoğalması önemli bir rol oynar. Bu bakterilerin artıkları, toksinleri iltihabi belirtilere neden olur. Cildin yağlı olması ve gözkapağındaki yağ bezlerinin anormal olması, bakterilerin çoğalmasını kolaylaştırır. Çeşitli virüsler, allerjik etkenler, ilaçlar, sigara dumanı, kimyasal maddeler de blefarite yolaçabilir.

Blefaritin belirtileri nelerdir ?
Blefarit her iki gözde batma, yanma hissi, kızarıklık, sulanma, kaşıntı, çapaklanma gibi yakınmalara neden olabilir. Gözkapaklarında kızarma, şişlik, kirpiklerde düzensizlik, yapışıklık ve dökülme meydana gelebilir. Blefarit tanısı göz muayenesi ile konur.

Blefarit başka sorunlara yolaçabilir mi ?
Blefarit, gözkapağı bezlerinde tekrarlayan, akut iltihaplara (arpacık) ve sert şişkinliklere (şalazyon) zemin oluşturabilir. Özellikle yaşlılarda kirpiklerde içe dönmesi, göze batması ve dökülme gibi sorunlar gelişebilir.
Blefarit gözün görme işlevini etkilemez. Çok nadiren gözün kornea tabakasında iltihaba ve görme sorunlarına neden olabilir.
Göziçi ameliyat geçirecek hastalarda, ameliyattan sonra enfeksiyon gelişmesi riskini arttırabilir.

Blefarit
Gözkapağı kenarlarının düzenli temizlenmesi ve bakımı tedavinin temelidir. Hastalar gözkapağı bakımını uzun süre uygulamalıdır.

Bu bakımda önce gözkapağı kenarına, yakmayacak biçimde, sıcak pansuman uygulanır. Böylece birikmiş ve sertleşmiş olan yağlı maddeler, kabuklar yumuşar. Daha sonra ıslak bir gazlı bez ya da kulak pamuğuyla gözkapağı kenarına sürtülür, kirpik dipleri ve çevresindeki birikintiler temizlenir. Son aşamada gözkapağı kenarına antibiyotikli-steroidli ilaçlar uygulanır. Gözkapağı temizliği için göz doktorunuz hazır karışımları veya bebek şampuanlarını kullanmanızı tavsiye edebilir.

Bu tedaviye bazı hastalarda yapay gözyaşı damlalar da eklenir.

Bazı hastalara 1-2 ay süreyle ağızdan antibiyotikli ilaç kullanması önerilir
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder

YorgunMelek

Bağımlı Üye
Bağımlı Üye



Kayıt: Jun 05, 2009
Mesajlar: 50
Nereden: kocaeli



MesajTarih: 07 Haziran 2009, Pazar 09:18:41    Mesaj Konusu: Alıntıyla Cevap Ver

diabetik retinopati


Diabetes Mellitusun en önemli komplikasyonlarından biri olan “Diabetik Retinopati” 20-64 yaş arasındaki kişilerde (yani çalışan nüfustaki), körlük nedenlerinin en başında yer almaktadır. Diabetik retinopati ve komplikasyonları

nedeniyle her yıl körlük oranlarına %12-14 lük bir oran eklenmektedir. Bu oran, ABD için her yıl 8000 yeni körlük olgusu demektir.

Bu rakamlar, gelişmemiş ülkeler için biraz daha düşüktür. Bundan 30 yıl önce, önlenemez ve nispeten tedavi edilemez bir hastalık olarak tanımlanan diabetik retinopati, laser teknolojisindeki gelişmelerin katkısı ile bugün artık, diğer körlük nedenleri gibi olmayıp "önlenebilir ve/veya tedavi edilebilir" bir hastalıktır ve diabetik retinopatiden kaynaklanan görme kayıpları da önlenebilir körlük nedenleri arasındadır.



İNSİDENS

Gelişmiş toplumlarda hem diabet görülme oranlarının giderek artması, hem de modern tedavi yöntemleri ile diabetlilerin yaşam sürelerinin uzatılması diabetik retinopati görülme sıklığını arttıran en önemli faktörlerdir. Diabetlilerin tümünde retinopati gelişmez. Diabetik popülasyonun yaklaşık %25i diabetik retinopatinin çeşitli formlarına sahiptir.

Gerek 30 yaş öncesi gerekse de 30 yaş sonrası diabet tanısı almış tüm diabetik hastalarda Diabetik Retinopati İnsidensi DİABETİN SÜRESİ ile direkt olarak ilişkilidir.

30 yaşdan önce diabet tanısı almış, tip I diabetli hastalarda tanıdan hemen sonra retinopati görülmez. Bu tip diabetlilerde diabetik retinopati prevalansı 13 yaşından sonra hızla artmaktadır (Puberteye kadar yaşın koruyucu etkisi vardır).



PATOGENEZ

Diabetik retinopati, retinanın prekapiller arteriol, kapiller ve venüllerini etkileyen mikrovasküler bir hastalıktır.

Bugün için diabetik mikrovasküler hastalığın nedeni bilinmemektedir. Ancak, gerek diabetik retinopati gerekse diğer komplikasyonlara yol açan etkenin "KRONİK HİPERGLİSEMİ" olduğu sanılmaktadır. Uzun süre hiperglisemiye maruz kalan retinada aldoz redüktaz enzim yolu (sorbitol yolu) ve/veya proteinlerin nonenzimatik glikasyonu (glikozilasyonu) gibi metabolik anomaliler oluşmaktadır.

Diabetik retinadaki metabolik anomaliler sonucunda şu histolojik değişiklikler ortaya çıkmaktadır:

*Kapiller bazal membran kalınlaşması

*Kapiller endotel hücre harabiyeti ve proliferasyonu

*Perisit hücre kaybı

*İç ve dış kan retina bariyerinde bozulma

Bu değişiklikler ve diabette kan vizkozitesindeki artış sonucunda retinada "fokal intraretinal kapiller tıkanıklıklar" ile "vasküler permiabilite artışı ve sızıntılar" ortaya çıkar.



RİSK FAKTÖRLERİ



Metabolik Kontrol:

Diabetik retinopatinin ortaya çıkışı ve prognozunu etkileyen sistemik faktörler içinde en önemlisi Diabetin Metabolik Kontrolüdür.

Özellikle haftanın iki günü ve günde 4 kez yapılan ölçümler (sabah açlık, sabah tokluk, öğlen tokluk ve akşam tokluk kan şekeri ölçümleri) ve Hb A1C ölçümleri ile kan şekeri yakından takip edilmelidir. Tokluk kan şekeri ölçümleri %70-140 mg arasında olmalı veya 3 ayda bir yapılacak olan Hb A1C ölçümleri 7mg/dl den az olmalıdır.

Diabetin Tipi, Süresi ve Hasta Yaşı:

30 yaş öncesi tanı konulmuş diabetiklerde retinopatinin seyri daha şiddetli ve retinopati insidensi daha yüksekdir.



Puberte Ve Hamilelik:

Puberte ve hamilelik diabetik retinopatinin ortaya çıkışı ve progresyonunun çok hızlandığı durumlardır

Hipertansiyon:

Son yıllarda, özellikle tip II diabette diastolik kan basıncı yüksekliğinin bir risk faktörü olduğu kabul edilmektedir.



KLİNİK

Diabetik retinopatinin sınıflandırılması, retinadaki lezyonların varlığı ve yaygınlığına göre yapılır.

1. Nonproliferatif Diabetik Retinopati (NPDR):

a) Hafif NPDR

b) Orta NPDR

c) Şiddetli NPDR (=Preproliferatif DR)

2. Proliferatif Diabetik Retinopati (PDR):

a) Erken PDR

b) Yüksek - risk PDR
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder

YorgunMelek

Bağımlı Üye
Bağımlı Üye



Kayıt: Jun 05, 2009
Mesajlar: 50
Nereden: kocaeli



MesajTarih: 07 Haziran 2009, Pazar 09:19:12    Mesaj Konusu: Alıntıyla Cevap Ver

NPDR devresindeki lezyonlar yalnızca retina içinde sınırlıdırlar. Bu devrede oftalmoskobik ve anjiografik olarak görülen lezyonlar şunlardır:

*Venöz dilatasyon

*Mikroanevrizma

*Retina içi kanama

*Sert eksuda

*Yumuşak eksuda

*İntraretinal mikrovasküler anomali (IRMA)

*Venöz değişiklikler

*Arterioler tıkanıklıklar veya iskemik (=hipoksik, nonperfüze ) retina alanları.



PDR devresindeki lezyonlar sadece retina içinde sınırlı değildir, vitreus içine doğru da gelişir. NPDR devresindeki lezyonlara ek olarak PDR devresinde görülen lezyonlar şunlardır:

*Neovaskülarizasyon

*Fibröz (glial) doku proliferasyonu

*Retina önü ve vitreus kanamaları

*Retinal traksiyonlar

*Retina dekolmanı

*Neovasküler glokom.

Sonuçta hasta ışık hissi negatif olacak şekilde tüm görme yeteneğini hatta gözünü kaybetme riski ile karşı karşıya kalır.

*Venöz Dilatasyon:

Diabetik retinada oftalmoskobik olarak görülen en erken lezyon venöz

*Mikroanevrizma:

Diabetik retinada en erken lezyonlardan biri olan mikroanevrizmalar, retina kapillerlerindeki fokal, sakküler genişlemelerdir. Mikroanevrizmaların duvarı su ve büyük moleküllere karşı geçirgen olduğu için çevre retinada ödem ve lipid birikimine neden olurlar.

*Sert Eksuda:

Mikroanevrizma ve dilate kapillerlerden oluşan sızıntıların sıvı komponentlerinin rezorbe olması sonucunda, içindeki lipid ve lipoprotein deriveleri retinanın orta katlarında çökerek sert eksudaları oluştururlar. Oftalmoskobik olarak, beyazımsı-sarı renkte ve sınırları belirgin lezyonlar olarak görülen sert eksudaaların maküla merkezinde toplanma eğilimleri vardır.

*Retina İçi Kanama:

Mikroanevrizmalardan ve yapısal bozukluk gösteren kapiller damarlardan gelişen retina içi kanamalar, oftalmoskobik olarak genellikle nokta veya leke şeklinde görülürler..

*Yumuşak Eksuda:

Yumuşak eksudalar (cotton wool spotlar), arterioler tıkanıklık alanlarındaki hipoksi nedeni ile oluşan sinir lifi nekrozlarıdır. Oftalmoskobik olarak, beyazımsı renkte ve sınırları belirsiz lezyonlar şeklinde görülürler.

*İntraretinal Mikrovasküler Anomaliler (IRMA):

Retina içinde tıkanmış, irregüler, kısa kapiller segmentlerdir.

*Venöz Değişiklikler:

Diabetik retinada, venlerde lokalize genişlemeler, daralmalar yada tıkanıklıkların yanısıra venöz boncuklanma (tesbihlenme), loop gelişimi, kılıflanmalar, reduplikasyonlar ve perivenöz eksudasyonlar gelişebilir.

*Arterioler Tıkanma:

Preproliferatif devrenin en tipik lezyonudurlar. Retinada hipoksik=iskemik retinal alanların oluşmasına neden olur.

*Neovaskülarizasyonlar:

Proliferatif devrenin en tipik lezyonudurlar. Gelişiminden, iskemik retina alanlarından salındığı tahmin edilen vazoproliferatif maddelerin sorumlu olduğu sanılmaktadır..

*Glial Doku Proliferasyonu:

. Yeni damar oluşumlarına komşu olarak gelişen glial dokular vitreusa doğru büyürler ve oftalmoskobide gri-beyaz bantlar olarak görülürler.

*Retina Önü ve Vitre İçi Kanama :

Neovaskülarizasyonların kanamaları sonucunda retina önünde ve vitreus içinde büyük kanamalar gelişir.

*Retinal Traksiyon ve Traksiyon Dekolmanı:

*Ön segment Neovaskülarizasyonları ve Neovasküler Glokom :





TANI

Diabetik retinopati geliştikten sonra gerek oftalmoskopla gerekse Fundus Flöresein Anjiografi ile tanı koymak oldukça kolaydır.



HASTA TAKİBİ

Diabetli hastalar tanı konulur konulmaz, herhangi bir görme şikayetleri olmasa bile göz doktoruna gönderilmeli ve periodik olarak yılda bir kez gözdibi muayenesi tekrarlanmalıdır. İster retinopatili isterse retinopatisiz olsun diabetli hastada periodik olarak yapılan tam bir oftalmolojik muayene çok önemlidir. Bu muayenenin önemi göz doktorları kadar pratisyen hekimler ve endokrinologlar tarafından da bilinmeli ve hasta ve yakınlarına da anlatılmalıdır.

Puberte ve sonrasında 4-6 ayda bir gözdibi bakılmalıdır.

Hamilelik ve bir yıl sonrasında, önceden retinopati yoksa 4 ayda bir, varsa 2 ayda bir takip önerilir.

TEDAVİ

Günümüzde diabetik retinopatinin tedavisi ve önlenmesinde kullanılabilecek etkili bir farmakolojik tedavi şekli yoktur.

Günümüzde Diabetik retinopatinin tedavisinde en etkili ve emin yöntem LASER FOTOKOAGÜLASYON tedavisidir.

Laser tedavisine başlamadan önce, hastalar metabolik yönden iyi kontrol ediliyor olmalıdır. * Tokluk kan şekeri %70-140 mg arasında olmalı veya Hb A1c seviyesi 7mg/dl den az olmalı,

* Diastolik basınç 90mmHg den az olmalı,

* Renal yetmezlik bulgusu olmamalıdır.



Laser tedavisine başlamadan önce mutlaka FFA (Fundus Flöresein Anjiografisi) çekilmesi ve bunun ışığında her bir gözün durumunun ayrı ayrı analiz edilmesi şarttır. FFA hastanın ön kol veninden fluoressein adı verilen düşük molekül ağırlıklı bir boyanın enjekte edilerek koroidea ve retina damar sisteminin fotoğrafik teknikler ile görüntülenmesi esasına dayanır.

Laser tedavisinin amacı, görme keskinliğini düzeltmek değil, hastalığın progresyonunu durdurmak sureti ile mevcut vizüel performansın korunmasıdır

Diabetik retinopati tedavisinde en çok kullanılan laserler Argon mavi-yeşil ve yeşil laserlerdir. Retinada orta şiddette yanıklar oluşturularak sızıntı yapan alanlar ve hipoksik alanlar kapatılırlar.

NONPROLİFERATİF DEVREDE, kural olarak maküler tutuluş (Diabetik Maküler Ödem) olmadıkça laser tedavisine gerek yoktur.

PROLİFERATİF DEVREDE ise, kural olarak her zaman laser tedavisine ihtiyaç vardır. İskemik retina alanları ve kanayan yeni damar oluşumları laser ile kapatılırlar.

Laser tedavisinin etkili olmadığı durumlarda Kriopeksi tedavisi uygulanır.



Kronik göz içi kanaması ve retina dekolmanı olan gözlerde Vitrektomi ameliyatı yapılır.



Son olarak Diabetik Retinopati tedavisinde, iyi metabolik kontrol, hasta -hekim işbirliği, hasta takibi, erken tanı ile zamanında, etkili ve yeterli bir laser uygulaması çok büyük önem taşımaktadır
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder

Tüm kadın aksesuar fırsatları için tıklayın !


Mesajları Göster:   
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder    Oymalitepe.Net Forum Ana Sayfası -> Sağlık ve Tıp Tüm saatler GMT + 3 Saat
Sayfa 1, 2, 3  Sonraki
1. sayfa (Toplam 3 sayfa)

 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız

We request you retain the full copyright notice below including the link to www.phpbb.com. This not only gives respect to the large amount of time given freely by the developers but also helps build interest, traffic and use of phpBB 2.0. If you cannot (for good reason) retain the full copyright we request you at least leave in place the Powered by phpBB line, with phpBB linked to www.phpbb.com. If you refuse to include even this then support on our forums may be affected. The phpBB Group : 2002 // --> Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB Group
Forums ©
Copyright © 2008 Oymalitepe.Net & Site Kurulumu-Düzenleme: L@ZKaN - kuzeyinoglu - ^^KaRaYeL^^